Cumhuriyeti "erdem"le desteklemek
Mahkeme kararı kesinleşmeden hüküm vermek yanlış; öyleyse şâyia kabul ederek konuşalım; bugüne kadar yolsuzlukların, hırsızlıkların, suistimallerin hep banka, gümrük vesaire gibi yerlerde görünmesinin ardından "Devlet Tiyatrolarında yolsuzluk" iddiası beni nedense irkiltti. Aslında şaşıracak bir şey yok; kurumlardan değil insan fıtratından bahsediyoruz; ne var ki "tiyatro" kavramı hakkındaki kültürümüz, tiyatronun bir "mekteb-i edeb" fikri üzerinde yoğunlaştırılmıştı ve tiyatroya neredeyse dinî kurumlardan beklediğimiz iffet, ismet ve nâmuskârlık derecesinde bir ahlâk misyonu yüklemiştik. Bu hüküm insan fıtratı göz önüne alındığında elbette romantik kalıyorsa da Cumhuriyet ideolojisi çerçevesinde tiyatro kavramını kristalleştirmemiz de bir başka galât-ı meşhurdur. Yolsuzluğun her kurumdan başgösterdiği bir salgın hastalık ortamında "tiyatro", hem de "devlet tiyatrosu" kavramının yolsuzukla birlikte anılması işte bu yüzden biz Cumhuriyet kuşaklarına "gîran" görünüyor.
Halbuki tiyatro, fıtratın ve özellikle fıtrî zaafların çerçevelendiği, bir âyine-i ibret halinde mercek altına yatırıldığı ve başka hayatlardan derlenmiş tecrübelerin sorgulandığı yerdir. Zaaf hepimiz için. Bir veya birkaç tiyatro yöneticisinin yolsuzluk ithamıyla soruşturmaya uğramasında şaşılacak bir şey yok. Yine de bu haber, bardağı taşıran son damla tesiri yaptı bende. Elimde olmadan şöyle düşündüm, "eyvah; onlar yapmaz diye güvenebileceğimiz hiç bir mercî veya topluluk kalmadı. Hırsızlık, ahlâkî denetim çemberini kırdı ve basit bir fırsat meselesi haline geldi."
Bu akıl yürütmenin ne büyük yanlışlıklar ihtiva ettiğini hissediyor ve biliyorum. Hayır, bu ülkede hırsızlık henüz bir "fırsat meselesi" haline gelecek derecede yaygınlaşmadı; eline fırsat geçen herkes gözünü karartıp hırsızlık etmiyor. Çoğumuzun indinde ahlâkî kriterler hâlâ faal haldedir ve kuvvetle inanıyorum ki yemeye ekmek, içmeye su ve bir gecelik uyku için hâlâ huzur bulabiliyor olmamızda içimizdeki "nâmus-ı mücessem"lerin büyük payı vardır. Bazı insanlar vardır ki onlar ahlâkî zaafların kışkırtıcı dâveti karşısında bükülgen, kırılgan ve edilgen değillerdir. Adını isterseniz "kanuna saygı" deyiniz, isterseniz "Allah korkusu" veya "hakkaniyet hissi"; kimselerin görmediği, kimselere hesap vermek zorunda kalmadıkları hallerde bile "dâsıtânî" davranırlar, Hakk'a riayet ederler, helâl gözetirler ve insanlığın müşterek onurunu yükseltirler.
İçine düştüğümüz karamsarlığı zaman zaman yılgınlık noktasına vardıran şey, bugünlerde sanki "fırsat bulan" herkesin çalmaktan çekinmediği intibâı. Hırsızların hep de "beyt'ül mal"e, yani kamu hazinesine dadanmış olması öfkemizi artırıyor. Türkiye'de vergi bilinci ve adaleti henüz lâyıkıyla tesis edilemediği için, hırsızların aslında bizim kesemize dadandıklarına öfkelenmekten ziyade, kızgınlığımızı devlete yöneltiyoruz. Kendi variyetine, parasına, puluna, demirbaşına sahip çıkamayan bir kamu idaresine tabi olmak nefsimizi incitiyor. Kamu hazinesinin uluorta alenen çapullanması bizde enayi yerine konulmak hissi uyandırıyor; zarara uğramakdan çok aldatıldığımıza, vergilerimizin çarçur edildiğinden ziyade âdil ve iyi işleyen bir kamu yönetimi cihazı kurmaktaki beceriksizliğimize yanıyoruz. Çalmanın ve fırsatını bulunca yolsuzluk yapmanın sıradanlaşması ümidimizi kırıyor.
Dürüstlük, namuskârlık ve emânet ehli olmak ideolojik veya siyâsî bir kategori değil; öyleyse insanlar arasında ideolojik tefrik yapmadan önce bu gibi vasıflara önem vermek gerekir. Cumhuriyet eğer fazilet rejimi ise -ki öyledir- fazileti ödüllendirecek, aksi davranışları caydıracak bir kriter yâzım bize. "Kanunlar yetmiyor mu?" sualini ilk önce başta hukuk adamları cevaplandırsın. Bize bir nirengi lâzım; her hâl ü kârda güvenilecek, devlet malını esirgeyecek ve insanî değerleri herşeyin üstünde tutacak bir nirengi. İsterseniz buna "ahlâka dönüş" ismini verebilirsiniz; adı ne olursa olsun erdemi yeniden en üstün değer haline getirmeliyiz. Görmüyor musunuz, 78 sene önce büyük ümit ve heyecanla kurulan Cumhuriyetimiz içten içe çürüyor. Demokrasisiz Cumhuriyetin anlamı yok ama erdeme dayanan bir Cumhuriyet kavramı ayakta kalmadıkça demokrasiyi de ayağa kaldıramayız.
Cumhuriyetin savcıları, akıl almaz yerlerden gelen kösteklemelere rağmen bu fazilet mücadelesinde yalnız bırakılmamalı; yüksek değerlere bağlı bir topluluk isek, bu iştiyakimizi bir şekilde göstermeliyiz; buna herkesin ihtiyacı var.