Çözüm için son çare: % 100 şeffaflık
Çözüm sürecini, başından beri sahnede hüner sergileyen bir sihirbazı seyreder gibi izledik.
Seyirciler, sahnedeki sihirbazın gösterisinde başarılı olmasını beklerler. Masanın üstünde bir şapka vardır ve sihirbaz, değneğiyle şapkaya hokus-pokus yapıp içinden güvercin çıkardığında muradımıza ereriz. Sihirbaz başarılı olmuş ve alkışı hak etmiştir.
Dağdaki silahlılarla bir gün barışabilmekten o kadar ümitsizdik ki, birinin çıkıp, “Artık analar ağlamayacak, evlere şehit cenazesi gelmeyecek; evlatlarını askere (veya dağa) gönderen aileler, her dakika korku ile kara haber beklemeyecek” diyebilmesine gönül bağladık. Başka çare kalmamıştı. Şapkadan güvercin çıkma ihtimâli gönüllerimizi ısıttı.
Sihirbazın ne yaptığını bilmiyorduk ama; işin fenası bilmemiz gerektiğini de düşünmüyorduk; devlet sırrı o kadar da merak edilmeye gelmezdi! Süreç, bütün sihirbazlık numaralarında olduğu gibi gizli-kapaklı cereyan ediyordu ve öyle olmalıydı. İşte bu gibi ümitlerle, Oslo’da, İmralı’da, Kandil’de veya başka mahfillerde hükûmet temsilcileri ile PKK arasında nelerin konuşulduğuna, hangi sözlerin verildiğine, kimin hangi dereceye kadar taviz verdiğine aldırış etmedik. Şapkadan güvercin çıktığında mucize olacaktı; ayrıntılar önemsizdi. Şairin, “Aşk gelicek cümle eksikler biter” dediği gibi sihirli değnek dokunduğunda pürüzlerin aşılacağını, her iki tarafa da onur ve vakar bahşedecek bir mutabakatın ortaya çıkacağını bekliyorduk.
İtiraf edeyim, biraz sâfiyane bir beklentiydi. Ses çıkarmayan radyoya tokat atarak çalışmasını ummak türünden alaturka bir ümitti. Çözümün hayırlı bir sonuç vereceğine duyduğumuz güvenle süreci, karınca kararınca destekledik. Hükûmeti cesaretinden ve üstlendiği ağır riskten ötürü yüreklendirmeye çalıştık. Birileri âkıl adamlarla dalga geçip, hakaretler yağdırırken temkinli durduk.
Olmadı, şapkadan güvercin çıkmadı; kulak tözüne tokat attık diye radyo çalışmaya başlamadı, hokus-pokus işlemedi.
Öyleyse şimdi radyoyu açıp içine bakmak zamanı.
Bayrak kışkırtması üzerinde durmayacağım; ondan önce beliren alâmetler de hoş değildi. Hayli zamandır bölgeden gelen haberleri barışın diline tercüme etmek için lugâtlere perende attırmak gerekiyordu.
Yapılacak tek şey var şimdi: Bilebildiğimiz kadarıyla Oslo’dan bu yana yapılan bütün görüşmelerin tutanaklarını, bütün ayrıntısıyla yayınlamak; Sihirli şapkayı tersyüz edip içindekileri halka göstermek!
Çözümden ne kasdedildiğini bilelim artık; PKK ne anlıyor bu kavramdan, hükûmet neyi kasdediyor. Süreci tamamlayacak uzun, orta ve kısa vadeli adımlar nedir ve hangi şartları kapsıyor?
Demokratik özerkliğin içinde neler var; “Çözüm” dediğimiz terkibin komşu devletleri ve dış aktörleri ilgilendiren boyutları nelerdir; İran, ABD, Avrupa Birliği, Rusya, çözümün neresinde, hangi tavırla duruyorlar?
Süreci kim aksattı, bilmeliyiz; hangi taraf neyi vaadetti ve sözünde durmadı bilmeliyiz; kim, verdiği sözün hilâfına süreci zehirleyecek adımlar attı ve atmakta, bilmeliyiz.
Sahnede sihirbaz olmadığı belli, kimsenin elinde sihirli değnek filan da yok. Bugüne kadar sürdürülen gizli-kapaklı “diplomasi”nin vardığı yer bir fiyasko; bir arpa boyu yol! Öyleyse açıklık ve şeffaflık, çözüm için son ümit olabilir. Kimse “devlet sırrı” diye içinden kötü kokular yükselen tencerenin ağzını kapaklamaya kalkışmasın. Ortadaki neredeyse artık alenî bir sırdır; Türk kamuoyundan başka belki herkesin bildiği veya sezdiği bir sır.
PKK’yı devlet, meşru silahlı gücüyle caydıramadı; illegal yollar denedi, başaramadı ve daha büyük cürümlere yol açtı; bu esnada Kürtleri ötekileştirdi, kötü davrandı ve âdil olamadı. Bu noktadan sonra hâlâ barış ümidini sürdürmek için son çare yüzde yüz açıklıktır, sırların ifşâsı, kamuoyunun doğru bilgilendirilmesidir.