Cinnet düğün salonu
İnterneti kınıyorum, çünkü internet yüzünden isteyen herkes, memleketini cebine koyup istediği yere götürebiliyor.
Bundan on sene kadar önce böyle bir cümle kuracağımı söyleseler inanmazdım; bendeki değişim bâriz ve bazen kendimi tanımakta zorluk çekiyorum. Türkiye’yi cebine koyup götürmek fikri, bazı insanlarda farklı-meselâ akçalı- heyecanlar uyandırabilir. Bende ise, zoraki gidilmiş ahbab düğününde orkestranın yanında oturmak zorunda kaldığı için zihnen mankurta dönmüş birinin, nefes almak için kendini salon dışına atmasına benzer bir ferahlama hissi uyandıracak sanmıştım; yanılmışım. İnsan maalesef memleketini cebinde taşıyabiliyormuş meğer. 7 saatlik boylam farkından ötürü, “neler olmuş bakiim canım yurdumda?” diye interneti her tıkladığınızda, o çılgın düğün salonuna yeniden girmiş gibi oluyorsunuz.
Biraz felsefî lâflar edelim ki molla sansınlar! İspanyol filozofu Ortega Y Gasset, 1934’te kaleme aldığı “Almanlar için önsöz” başlıklı makalesinde buyurmuş ki: “Milli endişelerden uzaklaşmak isteyen her İspanyol günde on kere onların ağına düşecek, sonunda anlayacaktır ki, Bidasoa ile Cebelitarık arasında doğmuş bir insan için, bir numaralı, dört dörtlük, kaçınılmaz mesele İspanya’dır.” Yani şu mânâ: Evlâdını lüzumundan fazla sevdiği için ona zarar veren bir anne gibiyiz; memleket aşkımızın ‘marîz’, yani hastalıklı bir çehresi var ve bu endişe verici alâkayı en çok eski Yeşilçam filmlerindeki esas oğlan-esas kız arasındaki dramatik ilişkide görebiliriz. Esas kızın kaderi bellidir.
Bunun en görünür alâmeti ise siyasette hâlâ işe yarayan milliyetçi nutuklar çekilebiliyor ve daha güzeli dinlenebiliyor oluşudur. İşte bu olguya en güzel bir misâl olarak bir bakan demiş ki, “Milli piyade tüfeği olmayan bir devlet, bir ordu, bir ülke bağımsızlıktan dem vurabilir mi, milliyetçilikten dem vurabilir mi? ... Kendi tankını, topunu, piyade tüfeğini, uçağını, uydusunu yapan, yapabilen (...) İşte bunlardır milliyetçilik, bunları çok iyi anlatmamız lazım.”
Bu derin ve vukuflu sözleri okuduktan sonra milli piyade tüfeğinden mahrum geçirdiğimiz karanlık yıllar boyunca başımıza gelenleri hatırlıyor ve ister istemez hisli duygulara kapılıyoruz. Peki, tüfek icat olunduktan bilmem kaç asır sonra kendi ve öz be öz hakiki piyade tüfeğine kavuşan bir halk, minnet borcunu nasıl öder arkadaşlar? Tabii ki iki yıl önce 30 bin lira tutarındaki bedelli askerlik ücretinde yapılan tam %40 tutarındaki dampingden yararlanmak için sıraya girerek! Tahsil edemediği elektrik faturalarını çaktırmadan dürüst ve saf abonelerine yazan bir devletin durup dururken bedellide % 40’lık kış sezonu indirimine gitmesini anlamak için Cinnet düğün salonundan bir anlığına canınızı dışarı atıp serin hava almalısınız ama bütün internet bağlarını kopararak...
Sözü geçen bakanımız, benim gibi kendi cinnet mustatilini cebinde gezdirenlere de verip veriştirmiş, “O paralel ihanet şebekesi yurt dışında Türkiye’nin gidişatını engellemeye çalışan, sekte vurmaya çalışan kim varsa, onlarla birlikte hareket ediyor, lobicilik yapıyor. Algı savaşı veriyorlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin menfaatlerine karşı, Türk milletine karşı. İşte medya manipülasyonları. Türkiye’yi şikâyet ediyorlar… Onlara da onların işbirlikçilerine de, uzantılarına da, uluslararası odaklara da kesinlikle eyvallah etmeyiz.”
Bunları okuyunca bi duygulandım, bi duygulandım; adam tam beni anlatıyor çünkü. ABD’ye muvasalatımın 10. gününde canım devletim, aziz hükümetim attığım her adımı izleyip kaydetmiş; paniğe mi kapılayım, yoksa iftihar mı edeyim bir an bocaladıktan sonra iftiharda karar kıldım!