CHP'yi seviyorum

"Bir köpek bir adamı ısırırsa bu bir haber değildir fakat bir adam bir köpeği ısırırsa bu bir haberdir." cümlesiyle ifâde edilen o meşhur iletişim efsânesini elbette daha önce duymuş olmanız gerekir.

Kamuoyunda tanınmak isteyen kişi ve kurumlar, basının dikkatini çekerek kendilerini müsbet -olmadı menfî- mânâda haber konusu haline getirebilmek için oturup ciddiyetle düşünür, çeşitli plânlar yaparlar. Şık ve modern görünüşlü şirketlerde bu ihtiyaç, moda tabirle PR, yani "Public relations", yani halkla ilişkiler hizmeti satın almakla farkedilmeye başlandı. Kısaca "piyar" diye isimlendirilen bu sektörde çalışan bu insanlar, temsil ettikleri şirketi daha iyi tanıtmak için fikir üreterek para kazanıyor.

Ara sokaktaki lahmacuncu dükkânlarının bile farkettiği bu gerçeği, siyasi partilerimizin ıskamalası düşünülemezdi; nitekim, Deniz Baykal'ın genel başkanlığı kazandığı o kutlu kurultaya kadar "solcu, Atatürkçü, devletçi, bürokratçı, mat ve tutucu" çizgisiyle tanıyıp bildiğimiz CHP, Deniz Bey'in kontrol odasına geçmesiyle birlikte o soluk ve donuk görüntüsünü hızla geride bırakarak renkli, hareketli, janjanlı, âdeta neon ampulleriyle aydınlatılmış hayat dolu bir parti haline gelmiş bulunuyor. Sayın Baykal'ın bu başarısı görmezden gelinemez zira nasıl başarıyor tam anlamıyorum fakat, bütün sene boyunca CHP'yi konuşuyor, CHP ve Deniz Baykal mahreçli haberleri tartışıyoruz. CHP'nin "piyar" muvaffakiyeti o kadar tartışılmaz durumdadır ki, yarın öbür gün -Hafazanallah- CHP'nin başına bir hal gelse, CHP'nin yokluğuyla hâsıl olacak boşluğu ve müthiş vakum tesirini neyle doldurup ikaame edeceğimiz ürkütücü bir sual olarak ortada durmaktadır.

Bütün yıl boyunca seveni-sevmeyeni, tutanı-tutmayanı ile bütün toplumun CHP'yi konuşuyor olması şüphesiz "piyarcı" esnafı tarafından bir başarı hikâyesi olarak değerlendirilecektir fakat bu mutlu tablonun küçük bir eksiği var ki o eksiği Sayın Baykal da biliyor; o küçük ârıza şudur: CHP, en çok konuşulan, varlığı en çok hissedilen fakat yine de bu kamuoyu ilgisini oya çevirme başarısını gösteremeyen, -belki göstermek istemeyen- bir partimiz olarak, halkla ilişkiler ve pazarlama anabilim dallarında önemli bir teorik "sorunsal" oluşturuyor. İnsanlar CHP'den bahsediyor bahsetmesine fakat, nedense bu hep randımansız bir halkla ilişkiler çalışmasından ibaret kalıyor. Durumu şöyle basitleştirebilirim: Bir ticari firma reklâm yapıyor, herkes reklâma bayılıyor fakat şirketin ürünleri yine raflarda bekleyip duruyor; daha garip olanı ise şu: Reklâm şirketi memnun çünkü kampanya dillerden düşmemekte ama ürününü tanıttığı halde satamadığı halde şirket de memnun. Bu bana bir nevi genç kabadayıların nam kazanmak için, herhangi bir vesile ile suç işleyip bile isteye hapse düşmesini hatırlatıyor.

Yine anlamadınız değil mi?

Geçelim öyleyse, daha kestirme konuşalım: Sayın Baykal yönetimindeki CHP, her seçim öncesinde artık bir CHP klasiği haline gelen halkla ilişkiler icatlarından birini patlatarak dikkatleri üzerine çekmeyi başarıyor. Nitekim buyurunuz çarşaflı hanımların CHP'ye kabul edilerek Altıoklu rozet takma haberleri, onbeş günden beri siyasi çevrelerde ve gazetelerde sakız gibi çiğnenip durmaktadır. İşin güzel tarafı, çarşaflı taktiğin hiç kimse tarafından ciddi, samimi ve dramatik bir değişime işaret etmediğini biliyor olmasıdır.

CHP'liler bunun bir seçim taktiği olduğunu biliyor.

CHP muhalifleri bunun bir seçim taktiği olduğunu biliyor.

Çarşaflı veya çarşafsız, başörtülü veya başı açık bütün hanımlar da bunun bir seçim taktiği olduğunu biliyor.

Yine de konuşuluyor; konuşuyoruz, yazıyoruz, çiziyoruz.

Kabul edelim, bu fevkalade başarılı bir halkla ilişkiler projesidir ve yine kabul edelim, bu proje mahalli seçimlerde CHP'ye ilâve oylar ve halk desteği kazandırmayacaktır.

Şu günlerde Sayın Baykal'ın, "Yahu göle bir maya çaldık fakat ya tutarsa!" diye hafakanlar geçirdiğini tahmin ediyorum, "Seçim kampanyamızı ciddiye alır da bütün muhafazakâr, çarşaflı ve başörtülü hanımlar CHP'ye oy verirse benim halim nic'olur?" fikri, bana göre CHP'nin kâbusu gibi bir şeydir.

Haydi biraz fantazi yapalım; zaman geçsin...

Parti Meclisi'nde bir çarşaflı hanım; grup başkan vekillerinden birisi başörtülü bir genç kız. Anadolu'da bütün CHP örgütleri, sanki tesettür defilesi varmış gibi mütesettir hanımlarla dolup taşmakta...

CHP Genel Sekreteri Önder Sav, artık matruş bir yüzle dolaşmaktan çekinerek güzel bir hacıemmi sakalı salıvermiş. Grup başkan vekilleri Meclis kulislerinde pantolon paçalarını baldıra kadar kıvırıp ellerinde peşkir, ayaklarında naylon terlikle abdestli gezinip namaza gitmeyen partili vekilleri denetlemekteler. Deniz Bey ise "henüz gencim, sakala daha çook vakit var" diye düşündüğü için sakal değil ama sünnete uygun stilde güzel ve kırçıl bir bıyık bırakmış (Bıyık dudaktan daha aşağıya inmeyecek, üst dudak derisi görünecek derecede sıkça kırpılıp bakımı yapılacak!), yüzünde nûrânî bir halâvet, boş zamanlarında dışarıya hissettirmeden dudakları kıpır kıpır tesbihatla meşgul iken sağ eliyle ceket cebinden çıkarmadığı 99'luk kuka tesbihi çekmekte...

Siz bu manzaranın CHP ve Deniz Baykal için kâbus veya kötü bir rüya olacağını zannedebilirsiniz. Yanlış. Baykal'ın kâbusu kurultayda "cepte keklik" delgelelerin son dakikada taraf değiştirmesidir; CHP'nin kötü rüyâsı ise, tam da global ekonomik kriz ufak ufak başlamışken "güüm" diye kendini tek başına iktidarda buluvermek!

...

Sizi bilmem; ben bu CHP'yi ve genel başkanını seviyorum galiba; onlarsız bir Türkiye çok sıkıcı olurdu.


Kaynak (Arşiv)