CHP, CHP'liler tarafından kapatılmalı mı?

"CHP'nin kökü bereketsiz" tartışmasının buraya varacağı âşikârdı; neticede CHP Lideri Baykal geçenlerde "ne varmış kökümüzde; bizim kökümüz Atatürk'e dayanır Atatürk'e" diyerek tartışmaya balmumu yapıştırdı.

Seçim sath-ı mailinde böyle hoşluklar olur, karşılıklı paslaşmalar yapılır, politik nüktelere çanak tutulur ama bizim politikacılardan nükte sâdır olmuyor pek: "Sizin kökünüz bereketsiz!" "Ne varmış kökümüzde, bizim kökümüzde Atatürk var!" Espriden geçtim, Baykal'ın sözlerini duyunca ürperdim desem yeridir.

CHP'yi Atatürk'ün kurduğu doğru ama bu iddianın eksiği var: İlk adıyla Halk Fırkası teşkil edilirken Milli Mücadelenin çekirdeğini oluşturan milli kadroları oluşturan Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Milliye Cemiyetleri esas alınmıştı. Bu yüzden CHP'liler, "biz ilk kongremizi 4 Eylül 1919'da Sivas'ta yaptık" diye hava atmayı çok severler. Mesele şurada, Mustafa Kemal Paşa Halk Fırkası'nı kurarken, o günlerde çok partili bir hayatı henüz düşünmediği için HF'yi bir devlet partisi olarak biçimlendirmişti. Fırka eşittir devlet yani. Nitekim bu uygulama II. Dünya Savaşı'nın sonuna kadar devam etti. Baykal'ın, "kökümüzde Atatürk var" iddiası doğru ama bir başka can sıkıcı doğruyu daha seslendirelim: Çok partili hayatın başladığı gün CHP'nin lağvedilerek tarihi bir hâtıra olarak kalması gerekiyordu zira "devlet gibi bir şey" değil, devletin ta kendisiydi. CHP'nin "Atatürk ve İnönü bizim genel başkanlarımızdır; memleketi biz kurtardık, Cumhuriyeti biz kurduk" böbürlenmeleri tarihi bir vakıa olarak doğru, siyaseten ve fiilen yanlıştır; zira aynı mantık devam ettirilirse "devlet"in 46 seçimlerinde seçim yolsuzluklarına tevessül ettiği, 50 seçimlerinde ise DP karşısında iki seksen yere uzandığı neticesi de çıkar. CHP, bizim siyasi hayatımızda ilk meclis binası gibi hatırasına hürmet edilen bir kurum olarak kalmalı, siyasete hevesi olanlar yeni bir parti kurarak yola koyulmalıydılar. CHP'nin bugüne kadar -üstelik altı ok gibi demode bir amblemle- yaşatılması iyi sonuçlar vermedi ki, en bariz ve kötü misali 60 darbesidir.

Kenan Evren'nin 12 Eylül'de CHP'yi de kapatması isabetliydi ama ismi ve amblemi "büyük firma" olduğu için devlet destekli siyaset yürütme heveslileri işin peşini bırakmadılar ve partiyi yeniden canlandırdılar. Bu şiddetli ihyâ arzusunda Atatürk'ün mirasında CHP'ye bıraktığı ve İş Bankası eliyle işletilmesi vasiyet edilen mühim meblağda hisselerin payı var mıdır bilinmez! Bu hisseye mahsuben CHP'nin banka yönetim kurulunda yüzde kaçlık ağırlık taşıdığı da mâlumum değil. Benim bildiğim, partiler arasında "eşit şartlar altında rekabet" prensibini zedelediği için CHP'nin yeniden yapılandırılması ve tabii bunun için önce kapatılması gerektiğidir. İşin en zarif ve demokrasi ahlâkına uyan şekli, partinin yine bizzat CHP'liler tarafından kapatılması, İş Bankası'nın sermayesinden mühimce bir faslı teşkil eden CHP hisselerinin hazineye veya TTK, TDK, THY gibi kuruluşlara devredilmesi ve böylece yeni bir parti teşkili olur.

Olacak iş mi? Değil; bizde siyasetin üslûbu henüz o "centilmenlik" irtifâına ulaşamadı. O yüzden bugünden tezi yok CHP'liler, "Ulus'taki her iki meclis binası da CHP'nin öz malı sayılır; bize devredilse gerektir" diyerek Milli Emlâk aleyhine dâvâ açsalar yeridir zira her iki meclis binası da en azından Atatürk'ün CHP'ye miras bıraktığı hisseler kadar CHP'ye ait sayılır. Aslına bakılırsa devletle "parti"nin iç içe geçtiği tek parti yıllarına dair her menkul ve gayrimenkul değer hakkında CHP'nin böyle bir iddiada bulunmaya hakkı olduğu pekâlâ tartışılabilir.

29 Mart sabahı gazeteler, "Atatürk'ün partisi hezimete uğradı" manşetini atarlarsa şık mı olur meselâ?


Kaynak (Arşiv)