CHP, Atatürk'ün mirasına ehil midir?
İnanılır gibi değil fakat haber kültür haberciliğinin en güvenilir isimlerinden birinin, Abdullah Kılıç'ın imzasını taşıyor, inanmak zorundayız:
CHP'nin genel saymanı Mahmut Yıldız, TDK ve TTK'ya rest çekerek, "Atatürkçü olduğunuzu mahkeme kararıyla isbat etmezseniz, Atatürk'ün mirasından CHP aracılığı ile size vermemiz gereken hisseyi vermeyeceğiz, çünkü her iki kurum da Atatürk'ün kurduğu kurumlar olmaktan çıktı" buyurmuş.
Evvela mesele hakkında bilgi verelim; yorumu sonradan yaparız.
"Kurtuluş Savaşı'nın en zorlu günlerinde imdada Hintlilerin, hilafeti kurtarmak için topladıkları 1 milyon lira değerindeki yardım yetişti. Gazi, 1920'lerin başında bu paranın bir kısmını savaşın finansmanı ve yaraların sarılmasında kullandı. Kalan parayı ise daha sonra bankaya yatırdı. Savaş bittikten sonra (İş Bankası'nın kurulması gündeme gelince) Gazi Paşa, bankanın kuruluş sermayesinin dörtte biri değerindeki 250 bin liralık hisseyi Hindistan'dan gönderilen parayla satın aldı. Ayrıca da bankanın kurulduğu gün, 207 bin 400 lira yatırarak ciddi bir maddi destek verdi" (Can Dündar, "İşte Atatürk'ün Banka Hesabı", Sabah, 26.8.2000, s. 4). "İş Bankası'nın ilk sermayesi de Hindistan'dan Mustafa Kemal'e gönderilen paranın geri kalanı idi... Bu para, millete ve devlete gönderilmişti", (Falih Rıfkı Atay, Çankaya, İstanbul, 1969, s. 457). Atatürk'ün ölümünde bankanın sermayesi 5 milyon lira civarında idi ve Atatürk, 1,5 milyon lira civarındaki hesabı ile bankanın en büyük müşterilerinden biriydi (Hesap hareketleri ve ayrıntılı döküm için bkz: Uygur Kocabaşoğlu ve diğerleri, Türkiye İş Bankası Tarihi, İstanbul, 2001, s. 612"630). Gelelim Atatürk'ün vasiyetinde kimlere ne bıraktığına; vasiyetnamenin ilk paragrafındaki ifade aynen şöyledir: "Malik olduğum bütün nukut ve hisse senetleriyle Çankaya'daki menkul ve gayrimenkul emvalimi Cumhuriyet Halk Partisi'ne atideki şartlara, terk ve vasiyet ediyorum". İlk madde ile servetin yönetimi ve nemalandırılması İş Bankası'na emanet edildikten sonra vasiyetnamenin son şıkkında TDK ve TTK'nın nasıl hissedar oldukları açıklanıyor; aynen şöyle: "Her sene nemadan mütebaki miktar yarı yarıya, Türk Tarih ve Dil Kurumları'na tahsis edilecektir" (yeri gelmişken, bu bilgileri aldığım Milli Eğitim ve Kültür bakanlıklarının resmi web sitelerinde, "peşin" anlamına gelen "nukut" kelimesinin "nutuk" diye yazıldığına dikkat çekmek isterim. Atatürk'ün vasiyetindeki kelimelere bile sahip çıkamıyor olmamız hüzün vericidir; söz konusu yanlışlıklar ve vasiyetname metni için bkz: http://www.meb.gov.tr/belirligunler/10kasim/yazilar/vasiyet.htm ve http://www.kultur.gov.tr/portal/tarih_tr.asp?belgeno=14421)
Eğer literal, yani metne bağlı bir yorum yapmak icab ederse Atatürk'ün, TDK ile TTK'ya para verirken mahkemeden Atatürkçü olup olmadıklarına dair belge isteyiniz şeklinde bir kayıt koymadığı açıktır. Ne var ki CHP, kendi durumunu ve hatta bundan 65 sene önce yapılmış bir vasiyet esnasındaki şartları hâlâ haiz olup olmadığını sorgulamaksızın, bu iki kurumdan "Atatürkçülük" vesikası talep ettiğine göre işin temelindeki meşruluk meselesini kendi eliyle tartışma zeminine getirmiş bulunuyor. Öyleyse tartışalım. Benim şahsi kanaatime göre Atatürk'ün vasiyetinde CHP'ye tanıdığı haklar, Türkiye'de çok partili hayatın başladığı 1946 tarihinden bu yana geçerliğini kaybetmiştir. 1938 senesinde CHP, "tek parti" idi; devleti ve milleti tek başına temsil ediyordu ve Atatürk bu şartlar muvacehesinde variyetini CHP'ye bırakırken, CHP'nin ilânihaye bu özelliğini koruyacağını düşünmüş olmalıdır. Ne var ki 46'da çok partili hayat başladı ve böylece CHP'den farklı bir partinin TBMM'de "milli irade"yi temsil edebilmesi, teorik olarak kabullenilmiş oldu. Nitekim bu hakkı DP, 1950 seçimlerinde kullanarak iktidar oldu ve bu andan itibaren CHP ile diğer partiler arasında fiilen haksız bir rekabet doğdu. Bana göre TDK veya TTK'nın Atatürkçü olup olmadığına karar verecek olan mahkeme, meselenin esas unsurlarına geçmeden önce usul hakkında bir ön tetkik yaparak, otuz küsur partinin fiilen ve meşru temsil görevini ifa ettiği demokratik bir ortamda CHP'nin, hâlâ 1938 tarihindeki resmi ve siyasi fonksiyonları yerine getirip getirmediğini kritik etmeli ve neticede "bu CHP'nin, o CHP olmadığına" kanaat getirirse, 1946'dan bu yana CHP'ye Atatürk'ün varidatından ödenen bütün paraları, günün râyiç bedeline tahvil ederek CHP yöneticilerinden ve onların kanuni mirasçılarından tahsil ederek, en azından yine Atatürk tarafından kurulan Kızılay, Türk Hava Kurumu gibi kurumlara aktarmalıdır. CHP'nin 46'dan bu yana, Atatürk'ün vâriyetinden ne kadar parayı, çok partili bir ortamda haksız rekabet yaratacak derecede kullandığı kolayca hesab edilebilir. Ortaya çıkacak rakamın astronomik olacağından şüphem yok. Ben mahkeme heyetinin yerinde olsam, "bu kadar parayı kullandığınız halde hiç seçim kazanamamış olmanızı, yetkinin suiistimali ve Atatürk'ün manevi hatırasına hürmetsizlik sayıyor ve ilaveten bir de tazminata hükmediyorum" derdim ve kim bilir ne şenlik olurdu.