Cemal Kutay'ın vârislerine çağrı

Tarihçi-yazar Cemal Kutay vefat etti; Allah taksiratını affetsin. Bu cümledeki "tarihçi-yazar" ibâresindeki tarihçilik, tanıyanlarının yakından bildiği üzere popüler tarihçi mânâsında anlaşılmalıdır. Onu, "akademik" tarzda tarihçiliğe iltifat etmediği için -hele hele vefatının ardından- itham etmek edepsizlik olur.

Bir yerde 180 küsur eser bıraktığını okudum; belki fazlası bile vardır ve onun 20 ciltlik "Türkiye'de Hürriyet ve İstiklal Mücadeleleri Tarihi" -ki, 1957-62 yılları arasında yayınlanmıştı- dahi, hiçbir akademisyen tarihçinin kolay kolay cesaret edemeyeceği devâsâ bir neşirdir. Ne var ki Cemal Kutay, popüler tarihçilik tarzını, haddinden fazla nev'i şahsına münhasır tarzda yorumlamakla şöhret bulmuş çalışkan bir yazardı. Muazzam külliyatı içinde bir tarihçinin referans olarak kullanabileceği sayfalar, birtakım belgelerin fotokopilerinden öteye geçmez, geçemiyor. Cemal Kutay çok kitap ve makale yayınladı ama onun 20. yüzyıl Türk tarihçiliğine katkısı, eserlerinin hacmi ile doğru orantılı değildir; bu şekil, Cemal Kutay'ın tarzıydı ve onu seçtiği tarz yüzünden eleştirmenin hakşinaslık olmadığını bir kere daha tekrar ediyorum.

Cemal Kutay uzun bir ömür sürdü; bir yüzyılın başlarında doğup öteki yüzyılın başlarında vefat edecek derecede uzun yaşaması, onun en büyük talihiydi ve bu talihini çok iyi kullandığını teslim etmek lâzımdır. Özellikle Meşrutiyet ve Cumhuriyet'in kuruluş devrinin önemli şahitleriyle şahsen temas edebilmesi, bilahire bu şahitlerin mirasçıları ile iyi ilişkiler kurarak onların edebî ve siyasî terekelerinden istifade edebilmek fırsatını iyi değerlendirmesi, Cemal Kutay'ı önemli kılıyor. Eserlerinin bir kısmıyla olsun tanışanların vereceği ortak hüküm de bu merkezde olacaktır: Cemal Kutay, ömrü boyunca sürdürdüğü yayın faaliyetini, hususi arşivine dayanarak gerçekleştirebiliyordu. Yakın devrin önemli tarihî şahsiyetlerinden bazılarının Cemal Kutay'a şahsî vesikalarını, hatıralarını, fotoğraf kabilinden özel vesikalarını emanet ettiği öteden beri tarihçiler arasında konuşulur, sohbeti edilir. Onun evrak ve kaynak biriktirmekteki hassasiyet ve kabiliyeti imrenilecek seviyededir lâkin esef edilecek husus tam olarak şudur ki, Cemal Kutay'ın sağlığında yayınladığı her monografik veya genel çalışma, "yeniden" yayınlanmaya muhtaç bir eksiklik sergilemektedir; çünkü az önce ifade edildiği gibi Cemal Kutay'ın neşriyatı, geneli itibariyle kendi güvenilirliğine herkesi itimada davet eden şahsî ve -elbette keyfî- bir nitelikle mâruftur.

Şimdi çok önemli bir görev, meselenin taraflarınca fedakârlık gösterilmesini bekliyor: Cemal Kutay'ın hususi arşivi, bir an önce kamuoyuna açılmalı, özellikle tarih araştırmacılarının ve akademisyenlerin istifade edebileceği bir tarzda yeniden yayın faaliyetlerine konu teşkil etmelidir. Cemal Kutay'ın muhterem vârislerine (Sayın Zeynep Sırma, Ayşe Mine, Ömer Faruk, Kübra Nilgün ve Süreyya İnci) açık çağrıda bulunuyor ve babalarının hususi arşivini bir an evvel seçecekleri ciddi bir araştırma kurumuna, Türk Tarih Kurumu, İnkılap Tarihi Enstitüsü veya Atatürk Araştırma Merkezi'ne bağışlamalarını bekliyorum zira bu evrak, Cemal Kutay'ın veya kanuni vârislerinin şahsî mülkü olmaktan ziyade milletin müşterek hâfızası hükmündedir. Bu meyanda yukarda adı geçen kurum yöneticilerini de harekete geçmeye davet ediyorum. Cemal Kutay ismini vefatından sonra bir "sadaka-i câriye", yani "sürüp giden, kesilmeyen, tükenmeyen hayır" güzelliği ile birleştirecek olan adım bence budur. Böylece araştırmacıların bu arşivden istifade ettikten sonra kullandıkları belgeyi niteler mahiyette zikredecekleri "Cemal Kutay Arşivi'nden" kaydı, en hâlisinden hayır dua yerine geçecektir.


Kaynak (Arşiv)