'Çekincesiz' iştirak!

"Çankaya'dan balans ayarı" diye vermiş bir gazetemiz, bir diğeri, "Zehir zemberek yeni yıl mesajı" demiş, "Hükümete yüklendi" diyen de var, "Ana muhalefet lideri gibi" yakıştırması yapan da.

Cumhurbaşkanının yeni yıl mesajından bahsediyoruz.

Özal'ın bıraktığı kötü âdetlerden biri olan "Ulusa sesleniş" de dahil, bu kabil beylik konuşma ve mesajları hiç merak etmem ama son yıllarda Sayın Devlet Başkanı'nın mesaj ve açıklamalarına hassaten alâka duyduğumu ifade etmek isterim: Esasen Devlet Başkanı'nın dünya görüşünü, temel yaklaşımlarını, hatta hangi kavramı hangi kelimelerle ifade edeceği artık sır olmaktan çıktı. Bunca "mâlum" içinde neyi merak eder insan?

Anayasaya göre Cumhurbaşkanı "yürütme"nin başı; yürütmenin başı sıfatıyla sonu "..melidir, ...malıdır" ile biten cümlelerin gerçek muhatabını siz merak etmez misiniz; meâlini ancak satır arası okumasıyla anlayabileceğimiz gerginliğin tezahürleri bunlar. Cumhurbaşkanı, hükümetten hazetmiyor ve onlarla aynı paralelde görünmemeye de âzami dikkat gösteriyor. Halbuki Anayasa'nın verdiği yetkiye müsteniden dilediği zaman Bakanlar Kurulu'nu toplantıya çağırıp başkanlık edebilir; dilediği an Başbakan veya bakanlarla dilediği kadar görüşebilir. Bu yola tevessül etmek yerine umûma açık mesajlarla iletişim eylemek merak edilesi bir üslûp meselesi olarak dikkatimi çekiyor.

Peki, "zehir zemberek konuştu, hükümete yüklendi, verdi veriştirdi" başlıklarını doğrulayacak ne söylemiş diye takriben on sayfalık yeniyıl mesajını okudum ve o gazete editörleri ile aynı metni okuyup okumadığım konusunda tereddüde düştüm. Bu hususta dikkatliyimdir, Cumhurbaşkanı'nın mesajlarını hep "cankaya.gov.tr" sitesinden takib ederim çünkü.

Bilinen şeyler, mâlum ikazlar; ama ilginç noktalar da yok değil hani...

Bana yeni gibi görünen şeylerden biri, TÜSİAD toplantısında yaptığı % 10'luk "seçim barajı düşürülsün" teklifinin esbâb-ı mucibesini teşkil eden cümlelerdi meselâ. Bir de "üniter devlet" yerine "tekil devlet" ibâresini tercih etmesi. Bu arada Anayasa metnindeki "kayıtsız şartsız" ibâresini "kayıtsız koşulsuz" şeklinde tercüme etmesi de benim açımdan heyecan vericiydi. Bugünlerde Atatürk'ün Türkçesi'ni tercüme etmek moda haline geldi; Atatürk'ün kelimelerinin eskidiği kabul ediliyor ama prensiplerinin eskimeyeceğine inanılıyor; garip nükte! Kendisine bırakılsa eminim "Cumhurbaşkanı" kavramını da hemen değiştiriverirdi. "Devlet başkanı" karşılığını tercih edeceğini sanmam, "devlet" Arapça menşe'lidir çünkü. Kaldı ki "cumhur" ne kamu demektir ne de devlet; resmen ve alenen "ahâli", daha doğrusu yönetilenler. Cumhuriyet de mâlum, yönetilenlerin yönetimi!.

Ha, bir de yargı bağımsızlığını, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun özerkleştirilmesine rabteden bildik teklif tekrarlanıyor. Bu kurula Adalet Bakanı'nın ve müsteşarının iştiraki, yargı bağımsızlığını, dolayısıyla hukuk devleti ilkesini zedeliyormuş. Bir an için bu nokta-i nazarın çok doğru olduğu vehmiyle bir sadece vatandaş sıfatıyla sormak isterim: Bu iki zâtın, kuruldan çıkarılması ile yargımız hakikaten bağımsız olacak mıdır, siz buna samimiyetle inanıyor musunuz? Eğer bu iddia hakikaten doğru ise ve Bakan ile müsteşar, Türkiye'nin en yüksek vicdanlı mümtaz zâtlarını ifsâd edecek kadar tehlikeli kişiler ise, bu zatların kurullardan uzaklaştırılmakla kalmayıp vatandaşlıktan da ıskatı gerektiğini düşünmez misiniz?

"Yasama dokunulmazlığı kalksın" teklifini de seslendirmiş Cumhurbaşkanımız. Niçin kalkacakmış? Özü itibariyle 82 Anayasası'nın 83. maddesi, 1924 Anayasası'nın dokunulmazlık düzenlemesinden (Masuniyeti teşriiyye- 17. Madde) farklı değil ki? Üstelik Atatürk'ün Anayasasıdır 1924 tarihli Teşkilatı Esasiye Kanunu. "Kalksa ne olmuş olacak yani?" sualini de ilave etmemize izin buyurulsun ayrıca!

Sonunda ise şöyle diyor: "Yeni yılın herkese, başarı, sağlık, mutluluk getirmesini diliyorum."

İşte bu cümleye aynen ve üstelik "çekincesiz" iştirak ediyorum ben de!


Kaynak (Arşiv)