Çalış be kuzum, çalış be devridaim makinesi!..
Kabil değil, böyle bir fenomen 3 bin 500 vuruşla anlatılamaz; halbuki editörlük yetkilerinde biz yazarları gaddar bir disipline tabi tutan gazete yöneticileri, "derdinizi 3.500 vuruşta anlatıp bitireceksiniz" diyor.
Daha şimdiden yazılı basında bir ansiklopedi cildi tutarında malzeme birikmiş durumda, o yüzden darı ambarına düşmüş aç tavuklara döndük; bu "şey" meselesi, bir yıl yazılsa bitmez derece zengin mizah malzemesi ihtiva etmekte.
Travmanın ciddiyetini şuradan anlayınız ki Genelkurmay bile açıklama yaparak, "bizim o şeyden haberimiz yoktur" demek ihtiyacı hissediyor.
Hakkını teslim edelim; bu ko nu hakkındaki en güzel espriyi Yeni Şafak gazetesi yaptı: "General Motors". Bu nüktenin Yeni Şafak yazıişlerindeki mucidinin elinde patlaması için bir ihtimâl var; o şey çalışır, cihandaki bilcümle geleneksel enerji türüyle çalışan motorları demir yığını haline getirir; Türk ekonomisi "şey"in patent haklarından sağlayacağımız ekstra gelirle şahlanır ve bu arada termodinamiğin birinci kanunu da hurâfeler mezarlığındaki çukuruna yuvarlanmış olur. Birinci kanun bu surette telef edildikten sonra, bir kısım ekşisözlük yazarlarınca "rakılar daima soğur ve köfteler daima ısınır" teşbihiyle ifade olunan ikinci ve üçüncü termodinamik kanunların kıymet-i harbiyesi kalmayacaktır ne de olsa.
"Şey"in fos çıkması, (yani A Planı!) herkesin beklediği, beklemekten öte emin olduğu bir faraziye, ama dikkat; bir faraziye. Biz, fos çıkma ihtimâlini bir yana bırakıp devridaim makinesinin çatır çatır çalışması durumuna kilitlenerek derhal bir B planı hazırlamak zorundayız.
Makine çalışırsa artık çağdaş uygarlık seviyesini takib etmek için kendimizi helâk etmekten kurtulacağımız muhakkaktır, çünkü muasır medeniyetler bugüne kadar ancak termodinamik kanunlarına itaat eden makineler yapabilmişlerdi; bizim icat sadece bedava enerji sağlamakla kalmayıp bütün Batılı bilim birikimini yerle bir edecek ve "Gâvurlar da yapıyor azizim" aforizmasını hükümsüz kılacaktır. Bugüne kadar ayakta kalabilen en muhkem bilim kanununu kütürdettiğimiz anda, bilumum sair bilim birikimi de otomatikman müthiş bir güvensizlik bunalımına girecek ve psikolog kapılarına düşecektir.
Artık norm takib edici değil "norm koyucu" ülke statüsüne gireceğiz demektir bu: O'ssaat AB müzakerelerini keser, NATO'dan çıkar, BM merkezini Ankara'ya naklederiz. Kendi devlet ve hükümetini Batılı normlara uymadıkları için "kesmeyi" meslek edinen bir kısım entelijansiyamız ise meşrep değiştirerek Batı ülkelerindeki hak ihlâllerini izleme komiteleri biçiminde çalışmaya başlar. Bu arada yamrı-yumru demokrasimizi, dünyanın en iyi sistemi ilan ederek bütün ülkelere dayatmaya başlarız, çünkü devridaim makinesini ortaya koyan bilim gücü, bu rejimin sübjektif atmosferinde neşv ü nemâ bulmuştur!
Merkez Bankası'nın civarındaki boş arsaları da istimlâk eder, o kadar parayı istifleyecek yeni döviz depoları inşa ettiririz. Bu tarihten sonra her bir Türk, dehâsını sıradan işlerde ziyan etmeye yanaşmayacağından kıraathane standartlarında baş döndürücü bir yükselme kaydedilmesi de kaçınılmazdır. Her kahvede mûcitler için özel ve yalıtılmış bir "derin fikir" odası ihdâs etmekle işe başlayabiliriz. Bugüne kadar dişe dokunur bir fikir ortaya koyamayan felsefecilerimiz de artık biraz utanıp, "Atâlet felsefesi" veya "Aylaklığın öngörülmeyen devingenliği ve gizilgücü" gibi konularda yeni felsefi ekollerin temellerini atarlar.Mektepleri de kapatırız, çünkü eğitime filan lüzum kalmamıştır. Zaten beceremiyorduk bir türlü eğitim denilen mereti!
...
Çalış be kuzum, çalış be devridaim makinesi, n'olur çalış!
...