Büyüksün Recai Bey
Allah selâmet versin, bu meseleyi bundan yıllar önce kıymetli büyüğümüz, saygıdeğer insan Recai Güllapdan beyefendi "şahsan bizzat kendi kendine" ele alarak o güne kadar akla gelmeyen bir nokta-i nazar ileri sürmüştü; ezcümle diyordu ki:
"Ormanlarımız zaten yanmaya yanıyor, bari hakkıyla ifâ edelim; evvela Orman bakanlığını lağvedelim, ardından ormanlarımızın envanterini çıkararak bütün orman alanlarını 'kerestelik, sobalık, kebaplık' diye üçe ayıralım. Kerestelik kısmını güzelce kesip ekonomik değere dönüştürelim, keresteye gelmeyen kısmını sobalık odun olarak keselim. Artan çer-çöp kısmını ise kontrollü şekilde kebabçı-mangalcı halkımızın zevkine teslim ederek alayının köküne kibrit suyu ekelim ve bu dertten kurtulalım."
Okuyunca "Recai Bey'e mahsus bir hoşluktur" deyip geçmiştik; meğer Recai Bey'in bir bildiği varmış; netekim dün öğle haberlerinden öğrendiğime göre Edirne'nin Meriç ilçesinde Orman Genel Müdürlüğü ve KTÜ Orman Entomolojisi ve Koruma ABD mensupları tarafından yürütülmekte olan ortak proje gereği başlatılan kontrollü yangın, rüzgarın aniden artması ve yön değiştirmesi üzerine kontrolden çıkarak toplam 50 hektar civarında ormanlık araziye zarar vermiş bulunuyor.
Kulaklarıma inanamadığım için mesele hakkında daha fazla araştırma yapmaya karar verdim (bkz. araştırmacı yazarlık). Bir haber sitesinde bulduğum ayrıntıları -kısmen- aktarıyorum:
"KTÜ Orman Entomolojisi ve Koruma ABD mensubu Prof. Dr. Ertuğrul Bilgili, yangının belirlenen alanın dışına sıçraması üzerine gerekli müdahalenin hemen yapıldığını ancak mevcut ekiplerin üstesinden gelemeyeceği kadar büyümesi sebebiyle yangının yayıldığını kaydederek, "yine de arkadaşlarımızın gösterdiği üstün gayretler sonucu karşı ateş diye tabir edilen yöntemle yangının daha da büyümesinin önüne geçilmiştir" dedi. Ülkenin değişik yerlerinde son 10 yıldır değişik deneme yangınları yaptıklarını ve bu yangınlar sırasında yaklaşık bir dönüm alanın kullanıldığını belirten Prof. Dr. Bilgili, meteorolojik faktörler, arazi şartları ve yanıcı madde özelliklerine bağlı olarak yangın davranışını ortaya koymayı, işçi eğitimini ve yangınla mücadelede başarıyı artırmak için eksik bilgileri tamamlamayı amaçladıklarını dile getirdi.
Bu yangınları çıkarırken keyif almadıklarını anlatan Bilgili, "yanan alanları gördüğümüzde herkeste olduğu gibi bizde de iç sızlaması oluyor" diye konuştu ve eleştirileri şöyle cevaplandırdı: "Bu denemelerin ne kadar önemli olduğu önümüzdeki yıllarda çok daha açık olarak ortaya çıkacaktır. Zaten dünyada yangınlarla ilgili yapılan çalışmalara bakıldığında, bu konuda yapılan çalışmaların ne kadar önemli bir amaca hizmet ettiğini anlamak mümkündür.(...) Gerekli yasal izinlerimiz var. Bundan dolayı olayın hukuki açıdan bir sorumluluk getireceğini düşünmüyorum. Eğer böyle bir durumda cezai müeyyide olacaksa, bu konuda çalışma yapılmaması gerekir. Bu, bilim adına kabul edilemez"(...) Bizim çalışmamızı silahlı kuvvetlerin kendine düşman olarak gördüğü objelerle savaşmak için yapılan tatbikatlara benzetebiliriz. Tatbikat sırasında maddi kayıplar, can kayıpları olabiliyor. Orman yangınları da düşman olarak kabul edilirse, olayın bu çerçevede ele alınması gerektiğini düşünüyorum"
Öte yandan doktora tezi çalışması olarak deneme yangını yapan KTÜ mensubu Bahar Dinç Durmaz ve DÜ Orman Fakültesi Araştırma Görevlisi İsmail Baysal ise yangının elde olmayan sebepler sonucu belirlenen alanın dışına sıçradığını ve söndürülmesi için gerekli çalışmaları yaptıklarını belirterek olayın kendilerini suçlayıcı bir şekilde medyada yer almasından duydukları rahatsızlığı dile getirdi.
...
Sahi, ne demişti Recai Bey?