Burası Türkiye, tarih ikibinüç
Okurken tüylerim ürperdi, inanamadım; "mürettip hata yapmıştır" iyimserliğine sığınacak bir tevil tutamağı bile yok; bakalım siz inanabilecek misiniz: "Dinci gazeteleri okumuyorum, Yeni Şafak hariç diye yazdığımda bir iki e"mail aldım...
Hıncal Ağbi Zaman'ı gördünüz mü diye... Gençler bana gazete tavsiye ediyorlardı. Merak ettim.. istettim... Önüme gelen gazeteyi görünce gözlerime inanamadım..."
Alıntının devamı, Zaman'ın sayfa düzenine övgülerle dolu; işin medhiye kısmı beni doğrudan ilgilendirmiyor; güzel, cesaret verici, dürüst övgüler. Beni ilgilendiren kısmı Türk basınında bir yazarın, yanlış anlamaya mahal bırakmayan bir açıklıkla yaptığı itiraflar...
1" "Dinci gazeteleri okumuyorum..." Hıncal Uluç'un daimi okuyucusu olsam, kaleminden dünyayı ve Türkiye'yi seyrettiğim bir yazarın bazı gazeteleri okumamak gibi bir lükse sahip olmadığını düşünürdüm. Bu snobca bir tavır bile değil, bir meslek kusuru; ağır bir ihmâl. Katıl veya katılma, beğen ya da beğenme bir gazetecinin memleket matbuatından haberdar olması görev bile sayılmayacak kadar basit bir lâzıme. Çoğu okuyucu bilmez, gazeteciler sabah işe geldiklerinde masalarında o sabah yayınlanmış bütün gazeteleri kalın bir yığın halinde bulurlar. İlâve gayrete gerek yok yani. Ayrıca "dinci gazete" tâbirinin ne kadar çirkin, itinasız ve menfi değer yüküyle kirletilmiş bir kavram olduğunu tasrihe hâcet görmüyorum; sadece tercih edeni bağlayan bir yakışıksızlık.
2" "Gazeteyi görünce gözlerime inanamadım.."; müsaade buyurun da biz gözlerimize inanamayalım "Hıncal Ağbi". Zaman'ın yeni sayfa düzeni, bundan neredeyse birbuçuk sene önce 3 Kasım 2001 tarihinde, üstelik bütün basın mensuplarının davet edildiği bir kokteyl ve tanıtım gecesiyle başladı (Ben bile oradaydım, düşünün yani!). Şimdi tasavvur ediniz, birbuçuk seneden beri Zaman yeni çehresiyle yayınlanıyor, her gün Sabah gazetesinin kapısından yazıişlerine en az yirmi"otuz nüsha Zaman giriyor ve Hıncal Uluç birbuçuk seneden beri gazetenin farkında olmuyor.
Yanlış anlaşılmasın, Zaman gazetesini niçin görmedi değil mesele; Türkiye'de yayınlanan gazetelerden herhangi birinden bahsediyorum, ne ismi önemli gazetenin, ne de şucu bucu diye nitelenmiş olması. İşin en hoş tarafı, sayın Uluç'un Doğrucu Davutluğu. Basın dünyasında pek az kalemde görülebilen bir otokritikçi tarafı vardır; kendi hata ve zaaflarına karşı bile dürüst kalabilmesi şüphesiz bir meziyet. Dünkü Sabah'ta yayınlanan "Zaman diye bir gazete" yazısının devamı, Zaman'ın teknik ekibini zevkten mest edecek güzel tesbitlerle dolu.
Burası Türkiye; tarih, milâttan sonra ikibinüç!
CHP Grubu'nun mıhlanıp kaldığı siyasetsizlik, ilkokul müsameresi naifliğinde ve lezzetinde mizansenlerle siyasi gösteriler yapmalarına yol açıyor. Reddedilen tezkere görüşmelerinde Meclis'te karanfil ve beyaz kurdela dağıtarak basının dikkatini çekmişlerdi; önceki gün yine "teatral" gösterilerine bir yenisini ekleyerek bu defa Meclis bahçesinde beyaz güvercin uçurdular. Yakalarında peçete büyüklüğünde kırmızı"beyaz renklere boyanmış bir kâğıt rozet; ellerinde, üzerine "Kirli savaşlara son, Mardin, Şırnak" yazılı bilgisayar çıktısı kağıtlar yapıştırılmış mukavva koliler; kolilerin içinde güvercinler...
"Gazeteciler geldi mi arkadaşlar? Haydi hep beraber bir iki üüç.. pır pıır pırrr!..
Üçüncü tezkere görüşmeleri başlayacak. Meclis Başkanı Arınç, gündem dışı söz almak isteyen üç vekile söz veriyor. İlk konuşmacı "Dünya Şiir ve Âşık Veysel'i anma günü" mevzuunda konuşacağını belirtiyor ve "Savaşa karşı inadına şiir diyorum." cümlesiyle başlayarak şahsi şiir zevkini aksettiren bir konuşma yapıyor. Ardından bir başka vekil Veysel'den şiirler okuyor. Onu, beş dakikalık süresini seçim bölgesinin reklâmına tahsis eden bir başka vekil takib ediyor; böylece Türkiye'nin pul biber rekoltesinin 18 bin tonunu hangi vilayetin ürettiğini öğreniyoruz.
Sonra tezkereye geçiliyor ve ekran kararıyor; oturum gizli imiş. Reklâmlar bitti nasıl olsa, gerisi sizi ilgilendirmez mânâsına alınabilecek bir tutum.
Meclis'ten bir başka fotoğraf. Oturduğu koltuktan gazetecilerin oturduğu balkona doğru 120 derecelik bir açıyla dönüp muzip öğrenci hâletiyle gülümseyerek poz veren bir CHP'li vekil var karede. Öndeki koltuğun sütresine gizlediği yarım A4 büyüklüğünde bir kâğıda keçeli kalemle "Go home Yankee" yazmış, onu gösteriyor; ama Meclis başkanı fark etmesin, kızıyor!
Eylemin kutlu olsun yiğidim; seçimlerde bu fotoğraftan afiş yaparsın artık. Amerikalılar ise kim bilir ne kadar ürkmüşlerdir?
Burası Türkiye; tarih, milâttan sonra ikibinüç!