'Bunalım'a eyer vurmak!
Bazen gazete editörlüğü damarım kabarıyor; "ben olsam filanca haberi manşetten görürdüm" diye hayıflanmalara uğruyorum. Pazartesi günkü Zaman'ın Ekonomi sayfasındaki, "1,5 milyon kişi çiftçiliği bıraktı" haberini okuyunca yine aynı hisse kapıldım.
Haber metni hayli uzun ve belli ki birden fazla editörün katkısıyla kaleme alınmış; evvela haberin rûhunu teşkil eden satırları birlikte okuyalım:
"Avrupa Birliği'ne girişle birlikte tarımın ekonomideki ve istihdam üzerindeki ağırlığının azalması beklenirken, sektör istihdamındaki çözülme hızlandı. Son bir yılda tarımda çalışan sayısındaki azalış 1 milyon 561 bin kişiyi buldu. 2004 yılının Temmuz-Eylül dönemini kapsayan üçüncü çeyreğinde tarımda çalışanların sayısı 8 milyon 222 bin kişi düzeyindeyken, Eylül 2005 itibarıyla 6 milyon 661 bin kişiye geriledi. Buna rağmen gelişmiş ülkelerde yüzde 2-3 seviyesine kadar inen tarımın payı Türkiye'de hâlâ yüzde 30 seviyesinde bulunuyor. Son bir yılda tarımın toplam istihdam içindeki payı yüzde 35,9'lardan yüzde 29,5'e kadar indi."
Rakamlarla düşünmek mahsus bir yaklaşım biçimidir ve gazete okuyucusu genellikle bu kadar rakam geçen metni sevimli bulmayacaktır. Öyleyse "havalandıralım"; Orta Anadolu yöresinde bir şiiri bestelemeyi, gelenekten yetişen âşıklar "havalandırmak" diye tâbir ediyorlar. Anladığım kadarıyla şudur:
Bir sene içinde toplum nüfusun yüzde 2,5'u, binlerce yıldan beri süregelen an'anevi üretim ve geçimlik tarzını terk ederek sektör değiştirmiş. Bu tek kelimeyle muazzam bir hareketliliği işaret eder; üstelik tarımda işsizleşen nüfus sadece bir seneye mahsus değil; 1950'den beri bu akış devam ediyor. Bu tip hareketlilikler dünyanın neresinde olursa olsun bünyede yüksek hararetin (kriz) ortaya çıkmasına sebep olur.
Tarımda istihdam edilen nüfus, son bir yılda 5 puanlık düşüşle % 29,5'a inmiş. Batılı ülkelerde bu oran 2-3 civarında olmasına rağmen bu küçük yüzdenin verimliliği bizden çok fazla.
Bir yılda 1,5 milyon kişinin tarımı terk etmesi demek, diğer sektörlerde istihdam yaratılması mecburiyeti anlamına geliyor. Hükümete göre istihdamda kıpırdanma var ama yeterli ve sağlıklı değil. Türkiye'de pek çok genç, ayda 300-400 YTL'lik gelir teklifini tatminkâr buluyor; tatmin edici olduğundan değil, iş kıtlığından. Açık işsizlerin yüklenebileceği tek alan, büyük şehirlerdeki kayıt altına girmeyen sektörler. Meselenin tek boyutu istihdam da değil, bu rakamlar muhtelif defalar izah etmeye çalıştığımız "köylülük" probleminin, Türkiye'de ne kadar yaman seviyelerde seyrettiğinin de göstergesi.
Köylülük, Türkiye'nin her meselesiyle doğrudan veya dolaylı olarak bağlantılı bir mesele. Kimlik tartışmaları, AB ile ilişkilerimiz, Milli eğitim ve YÖK'le ilgili sıkıntılar, Güneydoğu problemi, siyasi kültürün sığlığı, yargı-siyaset ilişkileri, partilerin hakiki bir tabandan mahrum oluşları, hatta çoğumuza "artık halledilemez" gibi görünen başörtüsü meselesi etrafındaki laik- dindar çatışması bile, bir şekilde nüfusumuzun iç bünyede çok hızlı deveran etmesinin kışkırttığı dengesizliğin kanlı sivilceleri. Mukayese olsun diye kaydetmek gerekir ki Batı Avrupa ve Birleşik Devletler'de, senede 1,5 milyon kişinin çiftini-çubuğunu terk edip şehirlere yığılmasına benzer hareketlilikler, takriben bundan bir asır önce durulmuş, sükûnete kavuşmuştu. Bu mânâda Batı tarihini, geleceğimizden haber veren bir kehânet kitabı gibi okumak mümkün ve şart.
Yüksek hareketlilik her bünyede "nöbet"e sebep olur; Türkiye gibi muhataralı bir jeopolitik mevkiide her tabii nöbet, iki misli yüksek ateşe tekabül ediyor. Bu hummâlı hareketlilik, -normal şartlar altında- tahminen tarım sektöründe toplam nüfusun % 5'lere inmesini takib eden 30 ilâ 50 sene arasında yatışacaktır.
Krizle yaşamayı öğreneceğiz, başka yolu yok!