Buldum, buldum!..

Bir dakika beyler, bir dakika; yine yanlış yapıyoruz, durumu yanlış algılıyoruz. Tansiyonu düşürecek ilâç bende.

Maksat, Türkiye'nin asırlar üzerinden sıçrayarak çağdaş uygarlık seviyesinin de üstüne tırmanması değil mi? Hee! O halde niçin "batılılar da beğensin; aferin desinler" diyerek uzun ve zahmetli yolu seçip demokrasicilik oynayarak birbirimize düşüyoruz ki?

Anayasaya bakınız anayasaya; çare orada; daha doğrusu bugüne kadar defalarca incelediğim Anayasa metninde bu falsoyu nasıl göremediğime hayret ederek kendimi ayıplıyorum.

AK Parti derhal bir komisyon kurup "bammbaşka" yeni bir anayasa tasarısı hazırlasın; sonra da kendini intihar etsin.

Yoo, hemen itiraz etmeyin; biraz sabredin; merak buyurmayınız ve teklifimin sonunu bekleyiniz. Şimdi açınız anayasayı...

"Birinci kısım"ın ilk 6 maddesi olduğu gibi kalsın. Bu kısımda yasama ve yürütme yetkisini düzenleyen maddeleri kaldırıp 9. maddeye bağlayalım; o yetkileri de bağımsız yargıya devredelim.

Niçin diyeceksiniz; çünkü yargı Türk milleti nâmına, bağımsız mahkemelerce kullanılan bir yetki. Kanunları, sağdan soldan toparlanmış meclis seçeceğine güvenilir mahkemeler, eğitimli yargıçlar yapsın. Daha iyi olmaz mı teknik açıdan? Yürütme yetkisini de yargı kullansın. Diyeceksiniz ki, her iki erki de yargı kullanırsa, bu defa yargıyı kim denetleyecek? Amma yaptınız; yargı, hukuk devletinde son karar mercii değil mi? Açın 138. maddeyi okuyun.

Aklınız karıştı değil mi; öyleyse şöyle yaparız: Yargıtay'a yasama görevini veririz; Danıştay da yürütme erkini üstlenir; Sayıştay, Danıştay'ı mâli disiplin bakımından denetlerken Anayasa Mahkemesi de Yargıtay'a vaziyet eder; böylece hiçbir denetim açığı kalmaz.

Mis, mis... Bendeki bu akıllar milletime fedâ olsun!

Anlaştık mı? O halde gerisi kolay; Anayasamız zaten lüzumundan fazla uzun: vatandaşa birtakım haklar vehmeden kısımları iptal ederiz ama ödevleri muhafaza ederiz; çünkü "hak yok vazife vardır"; keh, keh...

Geriye ne kaldı? Mali ve ekonomik hükümler! Geçiniz efendim! Başka ne kaldı; 174. madde. O maddeyi değiştirmeye yargının bile gücü yetmez; kalır ve kalmalıdır çünkü ilham kaynağımızdır.

Gelelim bu düzenlemenin pratik faydasına: Yasama ve yürütme organlarını ortadan kaldırdığımızda ne kadar muazzam bir tasarruf yapılabileceğini siz de kabul edersiniz. Oldu olacak iki satırlık anayasa değişikliği ile kanunları geriye yürütür, emekli vekillerin aylığını da keseriz. Meclis binasına YÖK'ü taşırız; YÖK ise derhal kendine çekidüzen verip sair lüzumsuz fakülteleri kapatarak, yeni bürokrat ihtiyacına binaen bol bol hukuk fakültesi açar.

Tıp fakültelerini de kapatsak büyük ekonomi olur, hastaneleri de kaldırsak, iki yılda milli gelirde AB'yi sollar, ABD ile kafa kafaya geliriz ama bunu bir kere daha düşünmek lâzım galiba...

Bazı ufak tefek düzenlemeler daha gerekir elbette; meselâ Laiklik, "uygar bir yaşam" biçimi olduğuna göre, hava soluyup ekmek yiyen her vatandaşın bir "laiklik sertifikası" sahibi olması, ülkemizde bazı kafaların düzelmesine medâr olacaktır; bu sertifikaları vermek için liseden sonra iki yıllık bir ön lisans programı yaparız; altı ayda bir YÖK, ülke çapında sınav düzenler. Üç sınavda başarısız olanlar da kendilerine Arabistan filan gibi ülkeler ararlar (sınav sayısını ikiye düşürsek daha mı iyi olur diye düşünüyorum).

Ne iktidar, ne seçim, ne tartışma, ne gerginlik, ne basın ne bilmemne... Ortada zaten okunabilecek bir gazete var; diğerlerini kapatır, Resmi Gazete ilanlarını Cumhuriyet'e veririz. Rejim de kurtulur, Cumhuriyet de...

...

"Cık" mı diyorsunuz; ama haksızlık ediyorsunuz; Galatasaraylı Servet kardeşimden ön libero oluyor da benim teklifim niçin ciddiye alınmıyormuş bakayım.


Kaynak (Arşiv)