"Bu de'va, ne de'vasidir?"

Güneydoğu meselesini azdıran mantık sefaleti, geçen on beş seneden hiç ders almamış; "Güneydoğu geri kalmış bir bölgedir, bu gençler onun için dağa çıkıyorlar" mantığının izini sürmek, Güneydoğululara da, bu memleketin insanlarına da istemeden de olsa hakaret etmek anlamına gelir. Apo'nun yakalanmasından sonra bölgeye "şefkat eli" uzatmak, yatırımları ve teşvikleri artırmak, yolları asfaltlamak, işsizlere iş bulmak gibi pek çok dahiyane fikir yeniden piyasaya sürülüyor.

Bence bu iş devletin nihai siyasetini takib edenler ve "dağa çıkanlar" bakımından şöyle bir manzara gösteriyor:

"Kimse idrak etmedi manasını davamızın;

Biz dahi hayranıyız dava-yı bi-manamızın."

Devletimiz, "Apo'yu yakaladık, geride kalan unsurlar ise sosyo-ekonomik çarpıklıklar yüzünden terörizme bulaşmış saf gençlerden ibarettir; onları da pişmanlık kanunu ve Doğu'ya yönelik bir ekonomik paketle peyderpey kazanırız." teranesinde. Dağdakiler de "bu de'vanın nasıl bir de'va?"(*) olduğunu tahlil edecek serinkanlılıktan mahrum görünüyorlar. Ortada, teşhis edilemeyen bir muğlaklık var; PKK hareketi niçin çıktı, nasıl gelişip serpildi, niçin kitle desteği kazanabildi; devletin konuşan ağızlarından bu suale verilmiş sahih bir cevap işitemedik. Hala yıllar öncesinin tekerlemeleri ile cılkı çıkmış teşhisler tekrarlanıyor ve "işsizlik dizboyu, ahali cahil, onun için şeytana uyup dağa çıkıyorlar." akıldaneliğinin izi sürüyor; ama bu mantık mesela Gazi Mahallesi'nde, Avrupa başkentlerinde bir süreden beri devam eden hadiseleri izah etmiyor.

Bülent Ecevit şüphesiz, diğerlerine göre daha talihli ve kararlı bir lider; ama mantalitesinin 70'li yıllardan bu yana derinlik kazanmadığı ortada. Türkiye'nin siyasi entelijansiyası ya hakikaten yönettiği toplumu hiç tanımıyor veya gözümüzün içine baka baka, tasarlanmış bir kurgunun parçalarını kimseye aldırış etmeden bir araya getirmek için çabalıyor. Yeniden ısıtılarak tekrarlanan repliklerden anlaşıldığına göre siyasi entelijansiyamızın ajandasında, Güneydoğu meselesini gerçekten anlamaya çalışmak gibi endişe bulunmuyor.

Yanılmış olmayı bütün kalbimle temenni ederim; ama bu teranelerin sığlığı, bu "de'va"nın çözümü için ortada ciddi bir niyet bulunmadığını gösteriyor. PKK hareketini çözmek için, "şimdi zamanı geldi" diyerek Güneydoğu'ya yatırım, iş ve aş götürmeyi planlayanlar, terörün en şiddetli demlerinde Türkiye'nin bölgeye, Cumhuriyet tarihinin en büyük yatırımını yaptığını görmezden mi geliyorlar? Güneydoğu meselesini "havuç ve sopa" arasında halledilebilecek kadar basit motivasyonların idare ettiği bir problem olarak görmek, nasıl bir akıldır? Şimdiye kadar kaç kere "yatırım hamlesi" yapıldı, kaç kere pişmanlık kanunu çıkarıldı; ne değişti?

Bir bilge, "Hadiseleri değiştiremiyorsanız, bakış açınızı değiştirin." diyor; mesele burada. Hiç kimse bakış açısını değiştirmeye niyetli görünmediğine göre, daha nice yıllar biz bu dertle "hem-derd" olur gideriz.


(*) Yakın arkadaş çevremizde, "bu de'va ne de'vasıdır" kısaltmasıyla anlatıp gülüştüğümüz, yaşanmış bir hadisedir bu: Şehrin zengin ve taze tüccarlarından orta yaşlı bir adam, babaları genç yaşta öldüğü için üniversitede okuyan küçük kardeşine hem babalık, hem ağabeylik etmektedir. Bir ara, küçük kardeşinin kendisinden olağandan daha sık aralıklarla ve büyük miktarlarda harçlık çektiğini fark eden ağabey, günün birinde kardeşini sıkıştırmaya karar verir ve sertçe bu kadar parayı nereye harcadığını sorar. Üniversiteli kardeş, "Dava için harcıyorum ağabey." deyince tüccar ağabey küplere biner:

-Ola bu kadar parayı kumarda kaybetsen anlarım, işrete, sefahate harcasan anlarım, içkiye meyhaneye yatırsan onu da anlarım, lakin bu de'vayı bir türlü anlamıyorum. Hele söyle bakayım ola, bu de'va ne de'vasidir?


Kaynak (Arşiv)