Bu defa -neyse ki- devlet oradaydı!

Adapazarı'nda DTP'nin düzenlediği geceye dışardan müdahale neticesinde çıkan hadiseye "mim" koyalım: 100 kişilik bir topluluğun düğün salonunu basmak istemesi, çok fecî, çok ağır tablolarla karşılaşmamıza sebep olabilirdi.

Vali başta olmak üzere emniyet güçlerinin titizliği sayesinde çok daha dramatik sonuçlara varabilecek olayların engellenmesi, bu çirkin hadise içinde teselli verici en tek noktadır.

Şimdi, olaylar sırasında düğün salonunda bulunan DTP Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici'nin sözlerini hatırlayalım; "Olay Madımak Oteli olayını andırıyor" diyen Binici şöyle devam etmiş: "Beş buçuk saat boyunca adeta ablukaya alındık. Uzun süre ambulans bile getirilmedi. Orada devlet diye bir olgu göremedim. Ne vali ne emniyet müdürü olaylar boyunca görevini yaptı. Salondakiler dağıldıktan sonra bile bütün araçlara polisin gözü önünde saldırılar yapıldı. İki bin kişinin olduğu bir salonun bu şekilde ablukaya alınması, linç edilmek istenmesi tıpkı Madımak Oteli'nde yaşanan olayları andırıyor. Vali de, emniyet müdürü de komplonun bir parçası gibi davrandı. Bu olaylardan tümüyle Başbakan Tayyip Erdoğan sorumludur."

Sayın Binici doğrularla eğrileri birbirine karıştırıyor; "orada devlet diye bir olgu göremedim" sözünün nasıl bir vebal ihtiva ettiğini ya bilmiyor, ya bilmezden geliyor. Bu hadisenin Madımak hadisesini şeklen andırdığı doğru fakat bir farkla: Polis ve devlet bu defa görevini yerine getirmiş, daha büyük çaplı bir faciayı engellemiş. Madımak hadisesi'nde olup bitenler ise çok farklıydı: Facia, Vilayet'e kuş uçuşu 150 metre uzakta, gündüz gözüyle ve neredeyse altı saat boyunca müdahale edilmeksizin seyredildi ve birkaç yüz kişilik linççi topluluğun otelin etrafında gösteri yapmasına, birbirini kışkırtmasına ve akşam saatlerinde otelin tutuşturulmasına göz yumuldu. Büyük bir skandaldı ama olaydan sonra basın, olayı engellemekle sorumlu mercilerin üzerine gitmek yerine topyekun bir şehrin ahalisini suçlama kolaycılığına kapıldı.

O günün valisi, "idari" bir soruşturmadan bile esirgenerek yargı takibinden kurtarıldı.

Tesbit doğru ama eksiktir: Adapazarı hadisesi, yarım kalmış bir Madımak provokasyonu gibi görünüyor; hangi tür kışkırtmalarla o düğün salonu etrafında toplandığını bilmediğim gençler de Vilayet ve emniyetin sağduyulu davranışına ömür boyu minnet duymaları gerektiğini, belki asla anlayamayacaklardır; Sayın Binici yanılıyor; anlaşılıyor ki bu defa devlet, bulunması gerektiği yerde, yapması gerekeni -neyse ki- yapmıştır.

Plağın tersini dinlemek ister misiniz? Diyelim ki -Maazallah- o gün devlet orada yoktu, salon muhasara edildi, dışardan kundaklandı, çıkanlar linç edilip kurşundan geçirildi. Böyle bir yırtığı yapıştırmaya kimin gücü yetebilirdi? Bu utançla nasıl yaşayabilir, nasıl birbirimizin yüzüne bakabilirdik; yeni cenazeleri tetikleyen cenaze törenleri, karşı eylemler, cinayetler, sabotajlar, aklıselimin yerlerde sürünmesi... Plağın tersinde bunlar vardı ve neyse ki bu defa Devlet, varlık sebebinin gereğini yerine getirebilmiştir.

Taraf ayırt etmeksizin bu hadiseye sebep olanları kınıyorum; çünkü nasıl bir rezilliğin, nasıl belâ bir fitnenin âleti olduklarını fark edemiyorlar. Vatan sevgisinin, millet muhabbetinin, akıl ve ilimle tasarruf edilmedikçe çok ağır cürümlere yol verebileceğini henüz bilmiyorlar. Vatan bu üslupla sevilmez; bu üslupla vatan ancak öldürülür.

Ey o Adapazarılı vatanperver (!) delikanlılar, o gece aklınıza koyduğunuzu yapabilseydiniz kimlerin emeline hizmet etmiş olacaktınız; size kim "aferin, elinize sağlık" diyecekti; ömrünüzün sonuna kadar bîgünah kadınların, yaşlıların, çocukların ölümüne sebep olmanın utancıyla yaşarken, vatana en büyük kötülüğü, buna mukabil ayrımcı Kürtçülüğe en büyük iyiliği yapmış olmanın ağır vebâlini taşıyabilecek miydiniz?

Düşünebiliyorsanız düşününüz ve o gece tam da orada bu ağır kışkırtmaya engel oldukları için Emniyet güçlerine şükran duyunuz.


Kaynak (Arşiv)