Bu çocukları kim mahvediyor!

Okullarda şiddet olayları artınca Milli Eğitim Bakanı'nı sıkıştırmış gazeteciler; o da, "milyonlarca genç her sabah okula gidiyor, bu gibi vakalar olabilir" meâlinde kaçamak şeyler söylemiş.

Sayın Bakan suali ıskalamak yerine göğüslese daha iyi olurdu; meselenin altını çizmeli, dikkatleri celbetmeli ve hangi noktada bakanlığın âciz kaldığını yüksek sesle söylemeliydi. Bakan'ın problemi kabullenmesi, vebâli üstlenmek anlamına gelmez.

Bu tehlikeli tırmanışı, okullarda çıkan olay sayısıyla ölçmek büyük hatâ. Gençlerin okulda birbirini bıçaklaması, arkadaşlarından haraç alması, çete kurması buzdağının su üstündeki kısmı; aslında çocukları etkisi altına alıp sürükleyen o pis kabadayılık eğilimine dikkat kesilmeli.

Bir öğretmen arkadaşla konuştum, kalburüstü bir okulda görev yapıyor. "Her sınıftaki kabadayı taslaklarını bir sınıfta topladık, veliler baskı yapınca başka çare kalmadı." diyor. "Gariban dar gelirli çocuğu da değiller, bir eğilime kapılmış gidiyorlar; çareyi izolasyonda bulduk; çare değil ama ne yaparsanız?" "Diğer okullar nasıl?" diye sorunca, "Hiç sormasanız daha iyi." cevabını alıyorum.

Bir başka öğretmenin mektubunda daha acılı satırlar var: "Malum dizinin fahri artistleri arasında yer alan 7 ya da 8. sınıf öğrencileri biliyorum, aranınca cebinden bıçak çıkan; iki satır kompozisyon yazamayan, ama sorgulayınca tehdit ve takip edilme hikayeleri diziveren. Bir anne tanıyorum 60 lira alacağını istediği için bıçaklanıp öldürülen ilkokul arkadaşıma yanan, ne bayramı ne seyranı kalan (...) Bu gençler hızla yayılıyor ve önlerinde hiçbir engel yok. Bir zamanlar birbirine silah çeken vatan evlatları -Ben o zamanlar henüz kundaktaydım, siz daha iyi bilirsiniz- iyi ya da kötü birer düşünceye istinat ediyorlardı, bunlarda o da yok. Yani diğer yırtıcı canlılar gibi."

Fatih Altaylı'nın dünkü Sabah'ta yazdıklarını destekliyorum; diyor ki: "Okullar mafya yatağı gibi. Hepsi birer küçük Polat Alemdar. Ben 'Bu dizi yasaklanmalı' derken RTÜK üç otuzluk esprilerle uğraştı ve Kurtlar Vadisi rezaletini görmezden geldi. İşte sonuçları. Gençler arasında artan şiddet eğilimi. Hem de 'Ben Polat Alemdar'ım' diyerek. Okul yönetimleri ise hem çaresiz, hem yetersiz. Kalbinden bıçaklanan çocuğun babası okula dilekçe vermiş; 'Oğlumu öldürecekler' diye. (...) Okullarda çeteler kol geziyor. Müdürler, öğretmenler çaresiz. Hatta onlar bile tehdit altında. Ama kimsenin umurunda değil. Acaba okulları Milli Eğitim Bakanlığı'ndan alıp İçişleri Bakanlığı'na, hatta Emniyet Genel Müdürlüğü'ne bağlamak çözüm olabilir mi?"

Eğitimciler çaresiz kalıyorsa, küfeyi üstlerine silkelemek yerine yardımcı olmayı düşünmeliyiz. Okulların problemleri dağ gibi. Ailede verilmesi gerekenleri, okuldan beklemek haksızlık. En azından şiddet ve kabadayılık ihtiva eden dizileri cezalandırarak meseleye bir ucundan sahip çıkabiliriz pekâlâ.

Dışarıdan bakınca kabadayılık gibi görünüyor, halbuki lumpenliğin, korkaklığın, sığlığın daniskası. Adı geçen dizinin filmi çekildi, sırf "film iş yapsın" diye bir basın grubuna bağlı gazeteler haftalarca reklâmını yaptılar. Benim değer ölçülerime göre sözü edilen dizi, İngilizcesi itibariyle "hard" (yani, "zalim, merhametsiz, kalpsiz, şefkatsiz; şiddetli, kötü, acı") klasmanında, eski dilde bu tâbirin tam karşılığı "istihcân"dır ("hücnet" kökünden, ayıp, noksan, bayağılık, soysuzluk). Müstehcen lâfzı, ille de cinsellikle ilgili değil ki, böyle boyutları da var.

Dizilere bakın, silahsız, "kafana sıkarım"sız, şiddetsiz bölüm kalmadı. Hipnotize edilmiş gibi bunları seyrediyoruz, çocuklar da seyrediyor ve etkileniyorlar. Misafirlikte mecburen bu dizinin bir bölümünü seyrettim, gülme krizlerine uğradım. Çok seyrediliyor, iyi reklam alıyormuş. Ticareti batsın; lâkin televizyon seyircisi denilen o tehlikeli cemaatin iyiyi kötüden ayıracak kertede kâmilleşmesini beklerken daha kaç kuşak kaybedeceğiz?


Kaynak (Arşiv)