Bu cinnet kurgulanmış mıydı?
Yaşlı başlı bir hanım; yetmiş civarında olmalı, başı eşarplı. Kaldırımda ayaküstü röportajına çıkmış muhabir soruyor: "Şimdi ne yapacaksınız teyze?" Teyze cevap veriyor: "Repo yapacağız, başka ne yapılır oğlum?"
Doğruyu söylemek lazımsa çarşamba gecesine kadar "gecelik faiz"in ve "repo"nun ne anlama geldiğini bilmiyordum. Bir bankacı yakınıma sordum: "Gecelik % 7500 faiz ne demek?" Meğer bu oran anaparayla çarpılıp 365'e bölünüyor ve gecelik faiz hesaplanıyormuş. Cehaletim ayıplanabilir ama asıl ayıplanması gereken 70 yaşlarındaki bir ev hanımına (belki de "hacıanne"dir) repo pratiğini öğreten spekülatif para piyasasıdır. Maalesef artık kazanç, üretim karşılığı ile tarif edilmiyor. Paradan para kazanılmasını teşvik eden bu düzen, tek kelime ile ahlâksızcadır. Evet, emeği, alın terini ve üretimi geniş kitlelerin nazarında lüzumsuzlaştıran her düzenlemenin adı olsa olsa ahlâksızlıktır.
Mali ve iktisadi dengelerimiz pimpiriklinin abdestine benziyor ve adeta bozulmak için bahaneye bakıyor. Emeğimizin karşılığı, borsa adı verilen esoterik piyasada yuvalanmış eksperlerin gönül rahatlığına veya endişelenmesine bağlı. Hafta içindeki kriz komedisi kaç spekülatörü birkaç gece içinde dolar milyoneri haline getirdi bilemeyiz; bildiğimiz kadarı şudur; yeni zenginler, sıradan insanların fakirleşmesi pahasına kazanç elde ettiler.
Reel üretim değerlerine dayalı bir iktisadi dengede bir Cumhurbaşkanı, -kasdetmiş olsa bile- bu derece vahim bir iktisadi fırtına başlatabilir miydi? Başbakan'ın apar-topar MGK toplantısından ayrıldıktan sonra sıcağı sıcağına gazetecilere "bu bir devlet krizidir" diye altını çize çize beyanat vermesinin anlamı ne? O yetmezmiş gibi krizin üçüncü günü parti grubunda dramatik bir müsamere tertipleyerek, "dakikalar önemliydi, saatler önemliydi" şeklinde Cumhurbaşkanı'nı köşeye sıkıştırmak taktiği izlemesine ne demeli? Başbakan'ın zedelenen onuru uğruna yan gözle kameraları keserek şakır şukur ağlayan milletvekilleri ne yapıyor peki? Bre insaf, "Barbaros donanmayla seferden mi geliyor?"
Ben bu krizi, Cumhurbaşkanı'nın tetiklediği konusunda kat'iyyen ikna olmuş değilim; tam aksine bütün veriler bende bir senaryo vehmi uyandırıyor. Devlet başkanı ile başbakanın anlaşmazlığa düşmesi başka şey, bir buçuk saat içinde Türk ekonomisinden beş milyar dolar paranın çekilmesi çok daha başka. Velev ki MGK toplantısında 82 Anayasası havada uçuşmuş olsun; böyle bir hadise ekonomik istikrar programının temelden değiştirilmesini gerektirir miydi?
Yoksa bugünlerde kopması kuvvetle tahmin olunan iktisadi kriz, böyle bir senaryo ile manipüle mi edilmiştir?
Cereyan eden her şey, berbat tarzda kurgulanmış bir kamera şakasını andırıyor; gerçeküstü, irreel, saçma ve boğazına kadar esoterik (batınî) gerekçelere gömülmüş bir kriz yaşıyoruz; bu krizin ahlâki sonuçları, iktisadi sonuçlarını kat be kat aşacak kadar vahimdir. "Siyasi sonuçları nedir?" diye sual edilirse aklıma grup toplantısında şakır şukur ağlayan vekil fotoğraflarından gayrı resim gelmiyor.
Saçmalığın bu derece kesifleşmediği sıradan ülkelerde aynı kriz yaşanmış olsaydı, bu krizi neredeyse sezaryenle doğurtan Başbakan'ın siyasi kariyeri, krizin ilk dakikalarında sona ermiş olurdu; zira televizyon ekranlarından bile okunabilen tablo, Başbakan'ın hissi reflekslerini kontrol altında tutamayacak kadar dağıldığını ayan-beyan gösteriyor; keza babasının gururunu savunmak zorunda kalan alıngan evlat rolünü ifa eden başbakan yardımcısı da, bütün metanetine rağmen resmi görevlerini yarım gün daha sürdüremezdi. Aman istikrar bozulmasın hassasiyetinin bizi sürüklediği nokta işte bu; kıymet hükümleri geçersiz, mantık mefluç, insaf ayaklar altında. Pekâlâ, kötü yönetim bu değilse başka nedir? Siyasi skandal bu değilse başka nasıl bir örnek gösterilebilir? Bir kabinenin iktisadi politikası, bundan başka hangi durumlarda başarısız sayılır?
Diğer taraftan ortalıkta Cumhurbaşkanı'na yönelen kamuoyu desteğinin olağanüstü bir arahal rejimine dönüştürülmesi yolunda istismar edileceğine dair söylentiler dolaşıyor; inanılması güç söylentiler. Niçin kırk katır veya kırk satır tercihinde bulunmak zorunda bırakılıyoruz; hükümetin başarısızlığı âşikâr ama bu gerçeği kabul etmek, niçin sivillerin siyasetinden ümit kesilmesi anlamına da gelsin? Sistemin kendini kilitlemesine seyirci kalmak insana azap veriyor. Ne kırk katıra razıyız, ne kırk satıra. Siyasetin sivilleri, sivil siyaseti tazeleyecek kanalları artık tıkamaktan vazgeçmeliler; çünkü yol bitiyor. Şöyle veya böyle yol bitiyor.