Bize bir "mucize" borçlusunuz!

Şifa ve çare bekleyenlerin gözü aydın olsun; kanun çıktı. Meseleleri kanun çıkararak halletme iyimserliğimiz, o asırlık menhus hastalığımız nüksetti. Parlamentomuz ilmi, basireti ve çağın icaplarını değil, asılsız vehimleri, insiyaki refleksleri ve maalesef Jakoben dayatmacılığı tecelli ettirdi. Kanunla birlikte yürürlüğe giren tedbirlerle 8 yıllık temel eğitimin finansmanı için ağır vergi ve zamlar uygulanmaya başlandı. Hükümet bizim için neyin iyi olduğunu, bize sormak ve fikrimizi almak gereğini hissetmeksizin kararlaştırdı ve uygun gördüğü ilacın parasını denkleştirmek için elini cebimize soktu.

Bu durumda hükümet asla kaldıramayacağı bir yükün altına girmiş durumdadır; milletin asgari hesapla yarısından fazlasının tasvip etmediği bir kanunu Meclis kombinasyonları yardımıyla çıkarıp finansmanını yine millete ödetmeye kalkıştıktan sonra artık hep birlikte bir mucize beklemeye hakkımız var. Hükümetten bir mucize bekliyoruz ve eğer gücü ve ömrü yetecekse "hükümet edenler" bize bu mucizeyi göstermek zorundadır.

Artık eğitimde yüksek kalite beklemek hakkına sahibiz; bundan böyle evlatlarımız en fazla 35 kişilik sağlıklı sınıflarda yeterli öğretmenler nezaretinde eğitim görecekler; artık "katkı payı, kayıt parası, karne gideri vs." ismi altında resmi haraç ödemek zorunda kalmayacağız. Devlet artık eğitimde fırsat eşitliği vaat ediyor bize. Bundan böyle devletimiz sekiz yıllık labirentlerden çıkmış çocuklarımıza potansiyel mürteci veya terörist nazarıyla bakmamaya söz vermiş sayılabilir. Bundan böyle eğitimci kadromuz Meclis kararıyla son derece kabiliyetli, verimli ve üstün vasıflı hale gelmiş bulunmaktadır. Kanunu pişirip önümüze getirenlerin ifadesiyle bu, cumhuriyet tarihimizin dönüm noktası sayılabilecek ehemmiyete sahip bir kanun ise, biz de bu kanundan olmadık kerametler beklemekte haklıyız demektir. Artık, "Devletimizin imkanları buna yetiyor" deyip başımızın çaresine bakmak zorunda değiliz; bu kanun ümitlerin tükendiği, kaynakların kuruduğu, herkesin "bu eğitim sistemi laçkalaşmış" dediği anda bize keramet gösterecek; bize anlatılan kanun budur.

Hepimiz pekal-a biliyoruz ki bu hükümet bir yıla kalmadan eriyip dökülecek ve bugünlerde kamuoyu önünde biraz da ucuz kahramanlık göstererek olup biteni savunmaya kalkışanlardan hiçbiri ortalıkta kalmayacak; bu kadar bol keseden vaatte bulunmanın esbab-ı mucibesi budur: "Gündemi değiştiririz, kamuoyu 8 yıl dayatmacılığını unutur." hesabıdır.

Gayet tabiidir ki bu kanun mucizevi sonuçlar doğurmaya muktedir değildir; bu kanun -bırakınız kerameti- eğitim sistemimizin maddi altyapısını bile tamamlamaya kifayet etmez; bu hakikati, milletle ters düşmek, hatta siyasi kariyerini tehlikeye sokmak pahasına kanun çıkaranlar da pekala biliyorlar. Güvendikleri tek şey "millet nasıl olsa unutur" ihtimalidir.

Bir aya kalmadan okullar açılacak; ama eğitim hayatımızda hiçbir şeyin değişmediğini acıyla fark edeceğiz; ne var ki o günlerde okullarımızın ve eğitim hayatımızın sefaleti yerine bir başka incir çekirdeği doldurmaz meseleyi tartışmakta olacağımıza dair kehanette bulunabilirim. Bu siyasi kadro bu yükün ağırlığını çekecek ehliyette değildir; yaptıkları iş, "kısa günün karı" mantığının, "bugünü kurtaralım yarının çaresine bakarız" eyyamcılığının eseridir ve bütün göstergeler bu kanunun üç-beş ay sonra sahipsiz kalacağını göstermektedir.

Bu millet evlatlarını daha iyi okutmak için, bu kanunu çıkarıp vergi salanların muhayyilesinden geçmeyecek derecede yüksek meblağı ödemeye ve zahmete katlanmaya canla-başla hazırdır; bunların samimiyetine güvense, "8 yıl salması"ndan beklenen miktarı bir haftada tedarik eder. Ne var ki kanunun mimarları milletin itimadını kazanacak dirayetten fersahlarca uzakta görünüyor; bu kanun işte bu sebepten ötürü "fare doğuran dağ" benzetmesine daha şimdiden adaydır. 8 yıllık eğitim kanununun mimarları tek noktada haklılar; bu kanun gerçekten çok önemli; ama kanunun gündeme gelmesiyle Meclis'ten geçmesi arasında geçen hadiseler, kanuna taraftar olanların üzüm yemek için değil, bağcıyı dövmek için gayrete geldiklerini gösteriyor. Biz "kadük" kalmış kanunlara alışkınız; ama arada deneme tahtası haline konulan evlatlarımız var.

Geçen yıl Meclis'imiz ala-yı vala ile bir trafik kanunu çıkardı ve bu kanun takipsizlik, lakaydilik ve alaturka tembellik alışkanlığı yüzünden trafik düzenimizde -bazı cezaların miktarını artırmaktan gayrı- hiçbir değişiklik getirmedi; dağ fare doğurdu ve bu bir yıl zarfında kazalarda can veren vatandaşlarımız sadece yeni kanuni düzenleme muvacehesinde öldüler. Evlatlarımız, yeni kanun muvacehesinde sekiz yıllık bir cendereden sonra yine yarı cahil kalırsa, biz o gün hesap sormak için bugünkü hükümet mensuplarının kaçını Meclis'te bulabiliriz dersiniz.


Kaynak (Arşiv)