Birleşin; Meydan er görsün!

İttifak deyince aklıma hemen Ziya Paşa'nın o meşhur beyiti gelir; diyor ki Ziya Paşamız (Dikkat, mülkiye paşasıydı Şair Ziya Bey; Cumhuriyet idaresi mülkiye paşalığını kaldırınca, yazarınız da günün birinde paşa ünvanı edinme ümitlerine elveda demiş oldu!), evet, diyor ki,"Nâdânlar eder sohbet-i nâdân ile telezzüz,Divânelerin hemdemi divâne gerektir"

Bugünlerde siyasi ittifak arayışı içinde bulunan sevgili partilerimiz üzerlerine alınmasınlar; bu beyitteki nâdân ve divâne kelimeleriyle kendilerine ve tüzel kişiliklerine herhangi bir göndermede bulunup, imâ ile kalabalıkta dirsek çakmak gibi bir niyetim yoktur. Ben bu beytin daha ziyade ikinci mısrâını, yâni "Herkes kendi meşrebine uygun kişilerle birlikte bulunmaktan haz eder" kısmını severim; doğrusu da budur.

Ne zaman siyâsi hayatımızda ittifak arayışları başlasa, -ki hep seçim öncesine rastlar; sair zamanlarda pek akla gelmez!- memleket nâmına ümitlenirim, "Galiba bu sefer toplumun siyasi eğilimleriyle partiler yelpazesi birbirine denk gelecek" diye iyimserliğe kapılırım. Bana hak vermelisiniz, şu anda HAS Parti'nin kurulmasıyla birlikte tam 67 tane siyasi partimiz mevcut bulunuyor ki, bunların çoğunu duymamışızdır bile. Meselâ Ergenekon Partisi'nin varlığını ben az önce öğrendim... İttifaklar bu yüzden iyidir, seçim ertesinde hemen dağılıverecek de olsalar toplumun genel eğilimlerini gösterirler.

Hayır, bizde olup biten, "Suların alçağa akıp da genel eğilimlerin bir kapta toplanması" türünden bir gelişme değil, hatta seçim barajını geçemeyeceğini gören partilerin bir şekilde Meclis'e kapağı atmak arzusu da değil; daha ziyade "Şu hükümetten nasıl kurtuluruz?" sancısı. Hükümetten bir an evvel kurtulmak, bazı aculları darbe maceralarına bile sürüklemişti, hatırlıyoruz. Muhabbette değil de buğz edilecek bir noktada ortaklık bulup ittifak aramak arzusu, asla hafife alınmamalı.

Bizde âdettir, ittifak görüşmeleri esnasında kimse kalkıp "İşbirliğine gidecek idiyseniz niçin farklı parti kurdunuz; farklı iseniz niçin köprüden geçene kadar birleşmiş gibi yapıyorsunuz?" demez, ayıptır; siyâsi nezâkete sığmaz. Mış gibi yapar geçeriz bu hususları...

Yanlış anlaşılmasın; ben ittifaklara karşı değilim, hatta daha da kolaylaştırılmasından yanayım ama yakın siyasi tarihimiz şâhittir, ittifaka giren pek iflâh olmuyor; belki yandaşları samimiyetsizlik kokusu alıyorlar, belki seçmen aldatıldığını düşünüyor! Yanlış olan ittifak değil, ittifakın çarçabuk dağılıvermesi. "Evli evine, köylü köyüne" denilip hülle nikâhı sona erdirilince bu evlilikten mürüvvet bekleyenler hayal kırıklığına uğruyor.

Kendi adıma CHP-DTP ittifakının tahakkukunu merak ve özlemle bekliyorum; güzel sahneler, "güzel günler göreceğiz"; çok hareketli ve eğlenceli günler yaşayacağımızı düşünürüm fakat tahminim, CHP'deki Kemalist kanadın, herşeye rağmen direnç göstereceği şeklindedir. Kılıçdaroğlu'nun yeni CHP açılımının ucu doğrudan Kemalist duruşun kalbine yöneliyor çünkü ve CHP'nin kendi tarihî yüküyle hesaplaşması, Diyarbakır'da bir kahveye oturup omuzda poşuyla göstermelik bir tavla maçı çevirmeye hiç benzemez.

İttifak olur veya olmaz, kendi bilecekleri iştir ama CHP, Türkiye'nin tek partili yıllarında olup-biten şeylerdeki payıyla yüzleşmeye, hesaplaşmaya ve bu hesabı ödemeye yanaşmadıkça seçmenin karşısında sahici bir parti gibi duramaz.

"Daha neler, 90 yıllık parti de sahici değilse, hangisidir?" diye sormamalısınız; Kılıçdaroğlu'nun yüce önder Sav'ı etkisiz hale getirdiğinden beri attığı her adım, söylediği her kelime, CHP'yi kendi kimliği ve geçmişiyle hesaplaşmaya götürüyor. Belki de misyonu budur Kemal Kılıçdaroğlu'nun.

Bu duruma uygun bir atasözü biliyorum ama söylemem; neme lâzım!


Kaynak (Arşiv)