Bir tuhaflık var

Uyanıklıktan rüyaya geçerken de böyle olur ya; şuur halinde iken sorguladığımız şeyleri rüyanın kaygan ve olağanüstü ikliminde, zaten onları yerinde durup durmakta olan bir veri gibi kabulleniriz:

O ev aslında bizim evimiz değildir ama her nasılsa öyle oluvermiştir; hiç tanımadığımız biri rüyada yakınımız haline gelir. Şuurüstü, rüyada bize bazı verileri gerçekmiş gibi dayatır. Bazen “Bu bir rüya ve az sonra uyanacağım ve her şey gerçek yerine oturacak” diye düşünürüz ama bu, rüyanın o esnadaki gerçeklik hissini iptal etmez. IŞİD’in Ortadoğu jeopolitiğindeki varlığı, kolektif bir illüzyon şartları içinde bulunduğumuzu hatırlatıyor. Sanki topluca rüya görüyor ve IŞİD’li yeni jeopolitik durumu, eşyanın ve zamanın tabii akışı içinde varolmuş bir gerçeklik olarak kabul ediyoruz; öyle değil, esaslı bir gariplik var bu sıkıntılı rüyâda!

Altı ay önce Ortadoğu’da IŞİD yoktu. “Aslında vardı, biz onun varlık sinyallerini görüyor ve değerlendiriyorduk zaten” diyen uzman görüşlerini kaale almasak da olur. Altı ay önceden bakarak bugünü gören çıkmadı. Yeni, çok farklı ve şaşırtıcı derecede etkili bir siyasi ve askeri aktör olarak âniden zuhur etti IŞİD. Birkaç ay içinde, pek çok Ortadoğu devletinin beceremeyeceği derecede ciddi askeri operasyon yapabilmeye, siyasi bir aktör gibi davranabilme kabiliyeti sergilemeye başladı. Uluslararası destek gördüğünü bildiğimiz PKK’nın kırk senede hâlâ erişemediği bir başarı göstererek üç günde devletini kuruverdi bile! Kendine bir sosyal zemin, hatta bir toplum buldu veya edindi. Uçuk ve marjinal doktrinini hızla topoğrafik bir zemine oturtarak Batılı devletleri aleyhinde bir araya getirecek ölçüde tehditkâr ve korkutucu bir güç oldu. Bu hikâyenin kolaylık katsayısı sizin de dikkatinizi çekmiyor mu? Üç beş radikal dincinin, marjinal selefilerin, tesâdüfen kotardıkları bir macera değil bu yani; destekleyicilerine kimlik, ekmek, uğrunda ölebilecekleri bir ütopya ve başarı vaadedebiliyor. Bu haliyle Kaide’den daha etkili. Suriye’nin Türkiye’ye bitişik üç sınır kapısında kontrolü ellerinde bulundurmaları ise şakayı andırıyor.

Öyle görünüyor ki, bir rüyayı andıran hızlı yükseliş, aynı derecede şaşırtıcı, sert bir düşüşle nihayetlenecek: Irak ve Suriye topraklarındaki ezilmiş Sünni toplulukları bir devlet çatısı altında birleştireceği senaryosunun ciddiyeti bana göre hayli zayıf. Bu noktada IŞİD’in, günün moda tabiriyle “operasyonel” bir kuruluş olduğunu düşünmemek için bir sebep yok. Nasıl hızla zuhur ettiyse ve etkili olduysa, fonksiyonunu icra ettiğinde aynı hızla kaybolacak ve tesirini kaybedecek.

Türk diplomatlarını rehin alma eylemi ancak bu varsayım çerçevesinde ciddiye alınabilir bir hikâye teşkil ediyor. Rehineleri kurtarmak için bizim hükümet yetkililerinin bazı Sünni kabile reisleriyle temasta bulundukları haberi, doğru olsa bile inandırıcı gelmiyor. Sadece rehine kurtarma operasyonunda değil, bu eylemin yüklenicisi IŞİD’in mahiyetinde de bir tuhaflık var. İşte tam bu noktada rehine operasyonunda CIA’nın parmağı olabileceği yolunda dillendirilen varsayım hiç de uçuk-kaçık bir senaryo olmayabilir. Bölgede enerji otoyollarının yeniden düzenlenmesinde IŞİD, insanlara şu günlerde hayli inandırıcı görünen eylemleriyle kritik bir rolü yerine getirdi; ABD yıllar sonra Ortadoğu’da yeniden askeri varlık göstermeye kendini ve kamuoyunu ikna etmeyi başardı! Ya IŞİD olmasaydı, n’olurdu şu Ortadoğu’nun hali?

YPG güçlerinin kontrolündeki Rojava’nın kalbi sayılacak Kobane’yi tehdid eden ve iki günde 60 bine yakın Suriyeli Kürd’ü Türkiye’ye sığınmaya mecbur bırakan IŞİD, bilerek veya istemeden de olsa güney Kürdistan oluşumunun varlığına esaslı bir meşruiyet sebebi verdi. Önümüzü artık biraz daha net görebiliyoruz: Ortadoğu’da IŞİD geçici aktördür fakat Kürdistan devleti kalıcı olacaktır. Bir siyasi katalizör olarak IŞİD, kendisini var eden koalisyonun amaçlarına uygun davrandı; ömrü de başarısıyla ters orantılıdır.


Kaynak (Arşiv)