Bir nevi İslam tarihi kritiği

İslâm Tarihi’nin çok iyi yazılmış olmasına rağmen az bilinen ve az okunan ve az anlaşılan fasıllarından biri şu:

Hicaz menşe’li ilk İslâm hükûmeti, daha ikinci halife Hz. Ömer zamanında Hicaz’dan çıkarak bir Ortadoğu gücü haline geldi; devletin yeni vilâyetleri Irak ve Suriye, şaşırtıcı denebilecek kısa bir zaman içinde Hicaz merkezli siyaset yaklaşımını farklılaştıracaklardır. İslâm siyaseti fikrinin sırça kabı, “büyüme ve ayakta kalma” ihtiyacının sert dokusuna değdi, çatladı ve kırıldı.

Hazreti Ali’yle Muaviye arasındaki ihtilâf, aynı zamanda bir Irak-Suriye gerilimidir. Rekabeti siyasi planda Muaviye, ahlâki çerçevede Hazreti Ali kazandı ve ihtilâf bir asır içinde ahlakî ve politik boyutundan taşarak itikadî bir boyuta büründü. Bugün o ihtilâfı, İslâm’ın yüksek ahlâk kriterlerini kullanarak değil, ancak Batılı siyaset biliminin araçlarıyla anlayıp algılamak mümkündür.

Bu esnada Hicaz, yani Nebevî siyâset tarzının melcei olan bölge, İslâm tarihinin kıyısına düşmüş ve politik ağırlığını kaybetmişti; Devr-i Saadet’te kazandığı istisnâi önem derecesine ise bir daha asla yaklaşamadı. Resûl-i Ekrem’in nâfiz etkileme kabiliyeti ile yokuşa akıtılan sular, O’nun ufûlünden az sonra asıl tabiatına döndü. Hicaz, tarihin sonraki devirlerinde üçüncü derecede periferi, bir nevi siyasi sürgün mahalli oldu.

Ortadoğu Müslümanları sınayan zorlu bir coğrafya; siyasi ve mezhebi ihtilâflar yüzünden çıkan hanedan ve aşiret çatışmaları, kanlı bir koleksiyon teşkil ediyor bu bölgede. Aynı kıbleye secde etseler de siyâsetin kendine mahsus saikleri, Müslümanlar indinde hikmet ve basirete galebe ediyor. Sebepleri iyi bilinmezse bu manzara insana ümitsizlik verir. Tek tek bilenler elbette bulunur lakin ikisini birden yani hem İslâm’ı hem sosyal ilim denilen mütebahhireyi mukayese ve tahlil yapacak derecede bilen fazla değil ne yazık ki.

İslâm fıtratı ile siyâsetin tabiatı (gerekleri) ne zaman rekabet haline gelse –ki daima rekabet halindedir- sonu hayal kırıklığı oluyor. İslâm Tarihi, kahramancı ve menkıbeci bir anlayışla lüzumundan fazla sterilize edildiği için kapıldığımız şaşkınlığın sebebini söylemiyor bize. Halbuki sadece İslâm hükûmetlerinin değil, bütün dünya tarihinin en manidar tekrarlayanı siyasetin arsız ve gümrah tabiatı ile insan fıtratının ahlâkçı karakteri arasındaki çatışmadır. Siyaset “güç”e yönelir ve bedeline aldırış etmeksizin elde etmeyi düşünür; halbuki her Müslüman’ın veya ahlâkçının sırtında dizi dizi yumurta küfesi ve züccaciye sepeti vardır. Neticeyi tahmin edebiliriz; steril olmayan, realist İslâm tarihinde gerçek kahramanlar, çakıl taşları arasında elmas gibi nadir görünürler, “ârızî” de diyebilirsiniz. Nâsın irfanı, bu nâdir anları itina ile çerçeveler, yüceltir ve tekrarını dileyerek muhafaza eder fakat nafile.

Bizim siyasetnâme edebiyatımız (ki bir bakıma İslâmi siyaset bilimi teorisi sayılır bunlar) hep kahramanlığa dairdir ve yöneticinin içindeki kahramana seslenerek kendini fedâya, bir nevi intihara dâvet eder. Batı dünyasında geçerlik kazanmış siyaset bilimi kitapları, siyaseti “bilim” kabul ederek değerlerden sıyırarak kavramayı -nasılsa öyle!- önemsiyorlar. İslâm için siyaset bilim filan değil, düpedüz ahlâktır.

O noktadan itibaren ayrı dünyaların insanları oluyoruz işte.

Müslüman siyaset adamının parçalanmışlığı da bu noktada netleşiyor; bidâyette bir kahramanlık destanı yazmak için yola çıkan siyasetçi, yolun ortalarında, siyasetin gerekleriyle (fıtrat) karşılaşır; fıtrat başka şeyler söyler ona; güç güçtür ve menşe’inin meşruluğuna bakılmaz, varlığı veya yokluğu belirleyicidir, etiketi değil. İster al ister bırak! Ahlaki bir gerekçeyle reddettiğim gücü diyelim ki niyeti kötü biri alırsa ne olur? Eh, iyi bir şey olmaz! Öyleyse ben kendimi feda mukabilinde bu gücü edinmeli ve benden sonraki iyi insanlara bedenimi köprü etmeliyim.

Tribünler coşkuyla ayağa fırlar; şeytan bir gol daha atmıştır!

Konu burada bitmiyor ama yerim tükendi. Şöyle bağlayalım: Orta vadede hepimiz öleceğiz ve bu gerçek, siyasetin kahramanca yapılması için iyi bir sebeptir. [email protected]


Kaynak (Arşiv)