Bir meşakkat bir meşakkat
Bugünlerde CHP'li olmak çetin mesele; CHP'nin genel başkanı olmanın ne menem bir meşakkat olduğunu ise Deniz Baykal'dan iyi kimse bilemez.
Öyle zannediyorum ki bazen, "keşke üniversitede kalsaydım veya tarımla uğraşsaydım" diye hayıflandığı oluyordur; tabii, siyasetin içten ateşlemeli benzin motorları gibi siyasetçiyi her dem diri ve hırslı tutan, sıradan insanların asla tatmadıkları türden farklı bir yaşama sevinci telkin eden tarafını da "ihtirâzî kayıt" cinsinden gözden kaçırmamak gerek.
Düşününüz ki, sabah kalkıyorsunuz Zülfü Bey "izzet ü ikbâl ile" partiden istifa etmiş; giderken de demediğini bırakmamış: "Parti yönetimi Atatürk'ün mirasına zarar veriyor"dan tutunuz da partinin halktan kopukluğuna, antidemokratik ve oligarşik bir çehre kazandığına kadar bir yığın zehir-zıkkım eleştiri. Siz genel başkansınız, "Milletvekili listesine girerken de böyle mi düşünüyordunuz Zülfü Bey?" diyemezsiniz; "bu istifalar partimizi daha da güçlendirmiştir" meâlinde hık-mık'tan başka ne söyler ki bir genel başkan?
Derken aynı güne rastgelen bir başka başağrısı daha zuhur edivermez mi? "Arkadaşlar SSK hastanelerinin devri konusunda meclisteki sayımız yetmedi; bari uygulamayı izleyelim; halkın şikayetlerini dinleyelim" diye hastanelere heyet gönderiyorsunuz. Fevkalade güzel bir düşünce. Mecliste grup teşkilinden öteye varlık gösteremeyen CHP'nin yapabileceği en güzel muhalefet, kitlelerin sesini dinleyerek kamuoyuna aktarmak değil midir zaten? Nitekim beklendiği gibi uygulamanın ilk günleri olması hasebiyle vatandaşlar aksamalardan şikayetçidir; uzun kuyruklarda beklemekten canları burunlarına gelmiştir. Heyetin konuştuğu vatandaşlardan çoğu haklı olarak sızlanıyor ama tesadüf bu ya; bir vatandaş da heyetin ezberini bozan farklı şeyler söylemeye kalkışıyor. Diyor ki: "Allah AK Parti'den de Sağlık Bakanı'ndan da razı olsun. Bir iki ay içinde bu sıkıntılar aşılır, burada siyaset yapmayın".
Hoppala! E, vatandaş bu; ağzı torba değil ki büzesin. Herkes CHP heyeti gibi düşünmeye mecbur mu? Ama Ankara milletvekili ve eski Türk-İş başkanlarından Bayram Meral'in âsâbı, bu kadarını hoş görmeye müsait değildir. İnfilâk, hatta "indifâ" ediyor:
-Biz burada siyaset yapmıyoruz, burada insanlar konuşuyor. Ahlâksız herif. Bunun siyaseti var mı lan. Millet ölüyor!
Bu sahneler saniyesi saniyesine kameralar tarafından zaptediliyor; "kameraların nerden haberi olmuş ki?" diye saflık göstermeyeceğinizden eminim. Siyasetin öyle tabloları vardır ki kameralar huzurunda cereyan etmeyen bir hadise, gerçekte asla olup bitmiş sayılmaz. Yine de fenâya hamletmeyelim; belki bir muhabir, tesadüfen sırtında kamerası ile oradan geçiyordu!
Bitmedi, heyete başkanlık eden genel başkan yardımcısı Cevdet Selvi, hastanede karşılaştığı durumdan pek memnun kalmamış olmalı ki, "Sayın bakan geleceğimizi haber almış, tedbir almışlar" tesbitinde bulunuyor. "Bakanın nereden haberi olabilir ki; acaba CHP genel merkezindeki minik kuşlar mı çaşıtlık etti?" diye kara kara düşünürken esrarı çözüveriyoruz. Belki de CHP heyeti, birkaç saat önceden, "Değerli basın mensupları, biz filan hastaneyi teftişe gidiyoruz" diye bir basın bildirisi dağıtmıştır, bakanlığın da öyle haberi olmuştur.
Kötülük bunun neresinde? Meseleyi iyi tarafından alırsanız, "İktidar bizi adam yerine koyuyor" diye gizli bir gurur hissesi çıkarmanız bile mümkün.
Geçelim, diyelim ki heyet o sinir ile CHP genel merkezine dönüyor; siz de diyelim ki CHP genel başkanısınız. Odanızın penceresinden heyetin döndüğünü görüyorsunuz?
Neler düşünürdünüz?
Bugünlerde CHP'li olmak çetin mesele; CHP'nin genel başkanı olmak ise bir başka meşakkat olmalıdan kasdım bu işte.