Bir linç denemesi
Evet tamamen şahsi bir mesele ama umumu ilgilendiren bir tarafı da yok değil; özellikle "bir kısım medya" diye adlandırılan gazetecilik üslubunda nelerin, nasıl haber yapıldığını anlatmak için yeterli bir örnek.
"Medyatik linç"in nasıl bir şey olduğunu ben de biliyorum artık; üstelik tam bir linç de sayılmaz bu ama çirkinliği hakkında yeterince intiba veriyor.
Üç seneden beri aylık Eğitim"Bilim dergisinde felsefi üslupta denemeler yazıyorum. Yazdığım denemenin başlığı şöyleydi: "Eğitimde dayak meselesi üzerine aykırı bir görüş". Yazının asıl anafikri bir modernlik sorgulaması ve moda değer yargılarının gündelik hayatımızda kurduğu kanaat terörünü eleştirmeyi amaçlıyor.
Netekim...
Yazı hâlâ orada duruyor; adres: Eğitim"Bilim dergisi kasım sayısı, 50. sayı.
Ama içimde bir his; salağın biri çıkar, "herife bak bu çağda dayağın müdafaasını yapıyor diye ortalığı velveleye verir; derdinin ne olduğunu anlatana kadar..." diye düşünmedim de değil.
Dört gün önce bir telefon, "buyurun", "Ben filan gazeteden falanca. Siz bir dergide eğitimde dayaktan yana olduğunuz yolunda bir yazı yazmışsınız, ben de onu haber yapıyorum."
" E, yapın n'aapalım?
"Siz hiç çocuklarınızı dövdünüz mü?
"Pek hatırlamıyorum belki bir kere, ama bir saniye.
"Buyurun?
"Ben eğitimci değil deneme yazarıyım; haber yapacaksanız yazının tamamını deneme olduğunu göz önünde tutarak değerlendirmeniz gerekir. Birkaç yerinden cımbızlama yaparsanız ayıp olur.
"Tamam hocam.
Dün. Adı lâzım değil, "herkesin gazetesi" diyebilirsiniz: "Doçent doktordan dayağa methiye" diye bir kışkırtıcı başlık. İstihbaratçı muhabirin iki sayfalık yazıdan anladığı şey bu: Dayağa methiye!
Altta, Eğitim"Bilim dergisinden alınmış pul büyüklüğünde bir sûretim. Resmin altında "Kimdir?" kutucuğu? Adam istihbarat servisinde çalışıyor; ama ne görev unvanımı ne de çalıştığım kürsünün adını doğru biliyor. Haber metnine gelince, insafla kabul etmeliyim ki, dergi karıştırıp masa başında haber yapan bir muhabir için oldukça dürüst. Benim yazım uzun, çocuğun yeri kısa; n'aapsın, kısaltacak.
Haberin kenarında ise iki "uzman" görüşü. Bizde haber editörlerinin âdetidir "uzman görüşüne başvurdunuz mu, bilimsel bir şeyler bulun oralara!" İlk uzman görüşü İstanbul Milli Eğitim Müdürü'nden, "Bunu söyleyenin bir eğitimci olduğuna inanamam"; "bırakın dayağı, sınıftan atmaya, kulak çekmeye, ayakta bekletmeye bile karşıyız." diye buyurmuş. Samimi konuştuğunu kabullenmek durumundayım; öğretmenliği esnasında hiç kulak çekmemiş demek ki! Mâkul bir lâf; bir gazetenin muhabiri size telefon açıp da, "Hocam, adamın biri çıkmış ben dayaktan yanayım diye lâflar ediyor, ne dersiniz?" şeklinde yarım"ağız bilgiyle ayaküstü görüş istemişse ancak bu kadarı söylenebilir.
Hay hay!
İkinci "uzman" görüşü bir eğitim sendikasının başkanına ait imiş. Kutu başlığı aynen şöyle: "Hemen görevden el geçtirilmeli";
"Çektirilmeli" olmalıydı; redaktör uyumuş demek ki!
İkinci uzman görüşü, ilki kadar mâkul ve terbiyeli değil; uzmanımız daha neler üfürmüş olmalıdır ama yer küçücük; o yüzden parça tesirli savunma el bombası gibi bir şey haline gelmiş sendikacının görüşü.
Aynen şöyle:
"Akıl sağlığı konusunda bir kontrolden geçmesi yerinde olur. Bir öğretim üyesinin şiddeti bir eğitim aracı olarak kullanılmasını savunması üzerinde durulmayacak kadar değersiz bir düşünce. Hiçbir şekilde şiddet benimsenemez. Bilim insanı demeye bile dilim varmıyor. Bulunduğu görevi bırakmalıdır. Üniversite onu bir an daha görevde tutmamalıdır."
Çelebi, böyle olur bizde haber dediğin; Türkçeyi böyle tasarruf eden biri, eğer eğitimci ise çocuğunuzu emanet eder misiniz, yok gazeteci ise, haber yaptırır mısınız; kırk satır mı kırk katır mı cinsinden bir dilemmâ!
Ciddiyetsiz işler, söylemeye dilim varmıyor ama "cıvık" işler. "A sapığa bak, eğitimde şiddet taraftarıymış, bundan ne güzel haber olur." diye düşünüp işe balıklama atlayan bir mantık. Ondan sonra gelsin infaz işlemleri, kime çektirmeli ipi? Bu işe ehil, fıtraten yatkın birini bulmalı!?
Buldukları adam da bu işte!
Haydiniz oradan ucuz infazcılar siz de!