Bir hırsızlık olayının kriminal-politik analizi
Bir eski bakanın Ankara civarındaki tatil evine hırsız girmiş; kapıya kamyonu dayayıp içerdekileri yükleyip götürmüşler. Sayın bakana geçmiş olsun diyerek bu olayın kriminal-politik analizine geçmek istiyorum vaktiniz varsa...
Olay siyasi midir veya adi bir hırsızlık vakası mıdır bilemiyoruz fakat fazlaca önemi yok bu safhada. Ortada bir hırsızlık olgusu vardır ve emniyet güçlerimizdaha şimdiden failleri yakalamak için harekete geçmiş ve hatta bu satırlar kaleme alınırken derdest edilmiş olsalar gerektir fakat bir dakika, vahim bir mantık ve hukuk hatası yapıyor olabiliriz...
Şöyle ki: Eve hırsızlık kastıyla giren ve ne varsa toplayıp götüren kişiler, ki onlara hemen öyle hoop diye ‘hırsız’ filan diyemiyoruz teknik açıdan; olsa olsa ‘hırsızlık zanlıları’ diye adlandırabiliriz şimdilik; çünkü henüz ortada hırsızlık fiilinin niyet ve teşebbüs safhasından geçerek fiil haline dönüştüğünü gösteren bilirkişi raporlarını görmüş değiliz. Kaldı ki suçüstü, yani cürm-i meşhut vaziyetinde enselenmiş olsalar bile hırsızlık zanlısı elemanların gerçekte kanunun suç saydığı bir fiili işleyip işlemedikleri hakkında yıllarca devam edebilecek bir usûl tartışması açmak da mümkündür. Niçin diye sorarsınız siz şimdi... Yani ‘hırsızlık ne zamandan beri bu memlekette suç olmaktan çıktı be yahu?’ diye ileri geri konuşur, homurdanırsınız bile. Sakin olunuz ve lütfen soğukkanlılığınızı muhafaza ediniz, zira bu husus henüz Türk hukuk doktrininde tartışmalı bir meseledir. Hırsız kimdir, kim ne yaparsa hırsızlık etmiş olur gibi sıradan soruların cevabını vermek öyle zannedildiği kadar kolay değil.
Diyelim ki polis, mâkul bile değil, kuvvetli şüphe üzerine zanlıları takib ederek suç delilleriyle birlikte ele geçirdi, operasyon yaparak tutukladı ve toplayıp adliyeye getirdi... Bitti mi yani, hayır, bir dakika!
Peki, en yakın sicil amirinden başlamak üzere sıralı bütün âmirlerine kadar, oradan emniyet müdürü, vali, içişleri müsteşarı, uzatmayalım cumhurbaşkanına kadar devlet erkânının bilgisi, oluru var mıydı bu operasyondan? Belki bize adi bir hırsızlık vakası gibi akseden olay aslında bir devlet operasyonuydu; belki bu hırsız arkadaşların yaptığı eylemin devletin yüksek menfaatlerini ilgilendiren mühim ve vahim bir boyutu vardı? Siz her hırsızlığı hamamdan sabun yürütmek, bakkal dükkânından çiklet çalmak gibi adi ve sıradan bir sirkat eylemi olduğu kanaatine nereden varıyorsunuz bakayım?
Nöbetçi savcının bu kritik konuda aydınlatılmadan dosyaya el sürmesinin ne kadar tehlikeli olabileceğini artık sadece savcılar filan değil, hepimiz çok iyi öğrenmiş durumdayız. Diyelim ki savcı bey tutuklama talebiyle zanlıları tabii mahkemesine sevk etti. Siz de hâkimsiniz; ‘zaank’ diye dosyayı elinizle tutar mısınız? Cinayet haydi neyse fakat hırsızlık netâmeli bir suç kategorisidir; bunun kırk türlü varyasyonu, yetmiş türlü varyantı var. Bakalım HSYK’dakiler nasıl bakmaktadırlar bu olaya, bakan bey hangi telden çalmakta, hükûmet ne düşünmektedir?
Hırsızı yakaladın, hoop tuttun getirdin, al yargıla! Oooh! O kadar kolay olsa memleket kayış atacak, şanzıman kutusunu dağıtacak hallere gelir miydi efendiler?
Espri yapmıyorum, bu memlekette neyin meşru, neyin terör, vatana ihanet veya hükûmete darbe olduğuna artık hukuk yetkilileri karar vermiyor fiilen; neyin ne olduğuna karar verecek daha ‘âlî’ mercîler, daha doğrusu bir tane mercî var. Anayasa’nın 4. maddesinde ‘burası bir hukuk devletidir’ yazmasına aldanırsanız henüz yeni Türkiye’yi tanımamış sayılırsınız.
Dağıttık, toparlayalım. Sayın eski bakana geçmiş olsun; inşallah sıradan, adi ve niteliksiz bir sirkat hadisesidir başına gelen. Eğer değilse yandı gülüm keten helva. Yukarılardan rüzgâr öyle eserse, hırsız takımına komplo kurmak, suça azmettirmekten tut, hükûmete darbeye kadar gider bu işin ucu...