Bir "Gündüzgözü" rüyası: Cumalıkızık
Yeni ev ve mahalle nizamında biz konforu bulduk ama iklim gibi içindeki herşeyi kendisine itaat ettiren tabii huzuru, hatta bir hayat tarzını fedâ ettik. İşte bu yüzen Cumalıkızık bizler için içinde yaşanılır bir belde olarak câzibeli görünmüyor; o daha ziyade bir film setidir.
Cumalıkızık, Bursa şehir merkezine ononbeş kilometre mesafede, İnegöl istikametine giden anayoldan üç kilometre kadar içeride, Keşiş Dağı'nın (bildiğiniz Uludağ) kuzey yamaçlarına doğru yayılmış şirin bir köy; şirin sıfatı, Cumalıkızık'ı tasvir için belki kifâyetsiz; burası başka bir âlem.
Yıllardır seyrek Bursa seyahatlerimde hep Cumalıkızık'a uğrayıp doyasıya gezmek arzusu içimde ukde kalmıştı. Geçen hafta nasib oldu, bir saatliğine de olsa anayolların alışıldık görüntülerine fasıla verip topu topu üç kilometre mesafede asırdîde bir Türkmen gelini gibi süzülüp duran Cumalıkızık'ı dünya gözüyle görebildik.
Değerli, çünkü nadir
Efsâne der ki, Kızıklar vaktiyle Tokat yöresinde yaşayan bir Oğuz boyu imiş; Osmanlı Beyliği'nin kuruluş çağlarında Karakeçili aşiretinin yerleştiği bölgelere göç edip Ertuğrul Gazi'den yurtluk dilemişler; lâkin efsâne bu ya, Karakeçililer kendi yörelerinde yeni misafir görmek istemedikleri için bu arzuya karşı çıkmışlar. Bunun üzerine Ertuğrul Gazi, yeni düşmanlıklar doğmasın diye Kızıklar'ı, şimdiki yerlerine iskân ettikten sonra muhtemel gerginlikleri önlemek için Kızık Beyi'nin yedi oğlunu, Karakeçililer'den yedi güzel kızla başgöz etmiş. Bu, işin efsâne faslı; ilmî verilere göre Kızıklar'la ilgili en eski belge 1685 tarihli bir vakfiye.
Eni sonu bir saatlik görgüden ne çıkar ki; Cumalıkızık, asıl şöhretini bir televizyon dizisine mekân olmasından sonra yapmaya başlamış. Köyün altındaki büyük meydanda kendi çapında trafiği düzenleyen bir köy görevlisi, tam bir görmemiş edâsıyla görebildiğimiz herşeyin fotoğrafını çektiğimizi görünce, "Diziyi seyrettiniz değil mi; o dizi burda çekiliyor" diye bir sohbet ilmeği tutuşturmayı tecrübe etti. "Öyle mi, kaçırmışız, hangi diziydi acaba?" diye cehâlet eseri gösterince teessüfünü gizlemeye çalışan bir ifâde ile, "Daha pazar günü burdalardı" dedi, "O gün gelseydiniz görürdünüz."
Görülmeye değer asıl şeyin köyün bizzat kendisi olduğunu o da seziyordu elbette; ne var ki son zamanlarda gelen misafirlerin kısmı küllisi, o meşhur diziye mekân olduğu için köye rağbet gösteriyorlarmış. Olsun; o da bir şeydir; göz terbiyesi diye bir şey. Cumalıkızık, gözü ve gönlü terbiye edici özelliği bulunan bir rüyâ mekânı; açık gözle rüyâ görmek isteyenlerin haberi olsun.
Ve unutulmasın ki bugün Cumalıkızık'ı nazarımızda bir cevahir dükkânı gibi sevimli ve değerli kılan şey, onun gibi binlercesini, binlerce mahalleyi ve sokağı, milyonlarca evi vaktiyle kendi ellerimizle yıkıp hâk ile yeksân ederek ortadan kaldırmış olmaklığımızdır.
Kadın gözüyle Cumalıkızık
Safranbolu, Cumalıkızık, Zeyrek veya Anadolu şehirlerinin kıyı mahallelerinden birkaç sokağa sıkışıp kalmış eskiye dair ev nümûnelerinde bizi cezbeden nedir? Ahşap evler bunlar; zemin katı taşla örülmüş, ikinci katı ahşap iskeletin arasına yerleştirilen kerpiçle doldurulduktan sonra özlü çamur veya siz bilemediniz kireçle sıvanmış, kiremit çatılı basit köy evleri. Gerçi çizgilerinde yüzlerce yıllık tecrübe ve görgünün asâletini hâlâ korumaktadır fakat bugünün hanımları, uzaktan seyredip ne kadar bayılsalar da, onlardan birinin içinde yaşamayı dünyanın en sevimsiz sıkıntılarından biri olarak görürler ve pek haksız da değillerdir: Eskinin ahşap evleri hoştur, rânâdır fakat suyla araları şekerrenktir. Tuvalet, banyo, mutfak gibi "sulu alanlar"la samimiyet kurmayı sevmezler. Tuvalet, ya avlunun uzak ve sapa bir noktasında ya da çaresizlikten ötürü alt kata yapışık gibi duran eğreti bir ilâve bölümünde yer alır. Daracık merdivenler, nohut oda bakla sofa bölmeler... Banyo ihtiyacını karşılamaktan ziyade boy abdesti almaya yarayan "cağlık" ise yine alt katta bir dolabın içine gizlenmiş, gözlerden ırak tutulmuştur. Sıhhî tesisattan mahrum, elektrik şebekesini bile binbir nazla derûnunda barındıran, temizliği müşkül, masrafı ziyade mekânlardır. Öyleyken bile üçünübeşini birarada, birbirine yaslanmış görünce içimizi titreten ve gönlümüzü yumuşatan tesir nereden geliyor? Bence eski ev nizamımızın kimyâsı biraz müstakilliğindedir, küçük de olsa bahçesi vardır; zâta mahsustur ve herşeyden mühimi mesken ihtiyacının tabiata en munis gelen çözüm teşkil etmesindedir.
Bir masal kitabının resimlerinde kaybolmak
Niçin sadece evden ve evlerden bahsediyoruz; Cumalıkızık'ı nazarımızda bir masal atmosferine büründüren asıl sihir, orada mahallenin, sokağın, sokakların tesadüfi akış ve biçimlenişinin ve tabiata duyulan saygının özel bir terkip teşkil etmesindedir. Hayır, tek başına bir ev güzel değil, onların yanyana, içiçe, tesadüfi bir çizgiye râm olarak kıvrılıp mânidar bir dizi oluşturmalarında ayrı bir güzellik inşâ olunuyor. Ormanlar nasıl masrafsız çalışan bir oksijen fabrikası gibi gece ve gündüz muttasıl faaliyette ise, eski şehirlerin eski mahallelerinde sağlısollu kıvrılıp giden eski Türk evlerinin odalarında, sofalarında, taşlıklarında, hayatlarında ve çatı aralarında da huzuru damıtan ve çoğaltan tesir var. Yeni ev ve mahalle nizamında biz konforu bulduk ama iklim gibi içindeki herşeyi kendisine itaat ettiren tabii huzuru, hatta bir hayat tarzını fedâ ettik. İşte bu yüzen Cumalıkızık bizler için içinde yaşanılır bir belde olarak câzibeli görünmüyor; o daha ziyade bir film setidir; rejisör milyonlarla dolar harcayarak kurabileceği devâsâ bir stüdyo dekorunu, BursaAnkara karayolunun üç kilometre sapasında kurulu bulmuştur; onun içinde gezerken ve onu uzaktan seyrederken zevk alıyoruz çünkü sadece bir masal kitabını süsleyen iyi çizilmiş ve renklendirilmiş resimler gibi bir resimden, bir arkaplan zenginliğinden ibarettir. Kısaca hüzün.
Yolunuz düşerse Cumalıkızık'a uğramayı ihmâl etmeyin; büyük ihtimâl bana hak vereceksiniz!