Bir gerilim tahlili

Bir yerlerden duymuşuzdur; Amerikan hayat tarzı diye bir şey var; İngilizcesi "American Lifestyle". Ortalama bir ABD vatandaşı için bu "hayat tarzı"nın sürdürülmesi, dünyadaki en önemli şeylerin başında geliyor olsa gerektir.

Örnek verelim: Meselâ Amerikalılar binek araba ihtiyacını arazi veya kamyonet tipi araçlarla karşılamayı seviyorlarmış. Yanıbaşında kocaman bir garajı olan bahçeli bir evde yaşamak, kocaman tekerlekli sepetlerin tepeleme doldurulduğu alışveriş âyinlerine katılmak, bahçede mangal yakıp kalın pirzolalar kızartmak, hiç değilse haftada bir akşamları ailece lokantaya gitmek, vesaire vesaire...

İşte bu ve buna benzer geleneklerden oluşan Amerikan hayat tarzını tehdid eden şeyler, bir şekilde (mesela kriz yüzünden) tehlikeye girince vasati Amerikalı huzursuzlanmaya başlıyor ki pek tabiidir; geleneksel düzenin sarsılması, en ilerici, en avantgarde geçinenleri bile gizliden gizliye tedirgin eder, huysuzlaştırır.

Amerikan hayat tarzı, genellikle Avrupalı göçmenlerin yeni kıtaya taşıdığı göreneklerin etrafına biriktirilmiş alışkanlıklardan oluşuyor ve dünya ortalamasının hayli üstünde bir refah seviyesiyle korunup destekleniyor; yani Amerikan hayat tarzının tarihi, kültürel, ekonomik ve elbette psikolojik boyutları var.

Bu açıdan bakıldığında Türkiye'de hepimizi huzursuz eden en büyük gerilim kaynağı, henüz müşterek bir "Türk tipi hayat tarzı"nın olmayışıdır; böyle kolay tarif edilir, unsurları tek tek gösterilebilir ve üzerinde tartışılmaz bir hayat tarzımız yok ama bu birikim yavaş yavaş oluşmaya başlamıştır. Türkiye'de Osmanlı zamanlarından müdevver eski hayat tarzı yıkıldı, ki bu hayat tarzının köşe taşlarını biliyor, tarif edebiliyoruz. Taşra şehirlerinin de köy hayatının da kendine mahsus bir "tarz"ı vardı; bunlar da mâlum ve tarif edilebilir unsurlardan müteşekkildir ancak "millet"in tamamını tarif eden ve üzerinde mutabakat kurulmuş yeni hayat tarzını tarif edemiyoruz; bu hayat tarzı, henüz varlığını idrak etmeye başlayan yeni Türk Burjuvazisinin, sâkin zamanlar içinde biriktirip katmanlaştıracağı ve üzerinde mutabık kalacağı değerlerden oluşacak ve oluşuyor.

Biz Türkiye'de yaşayan okur-yazar takımı, toplumdaki ihtilafların "siyâsî" şeylerden hâsıl olduğunu zannettik ve o dikkat üzerinden kendi aramızda tartıştık; bu, tamamen yanlış bir nokta-i nazar sayılmaz fakat "hayat tarzı" meselesini fena halde ıskaladığı için vahim derecede eksik bir değerlendirmedir. Biz, siyasi şeyler adı altında henüz olgunlaşmamış, doğru dürüst tecrübe edilmemiş fakat bize munis ve geçerli görünen hayat tarzlarımızı savunduk ve kavga konusu yaptık. Kendi tercihimizin herkes için en isabetli "tarz" olduğunu düşündük. Meselâ Atatürk İnkılapları denilen manzûme, baştan sona yeni bir "hayat tarzı" düzenlemesidir ve kültürel arkaplan tahlilinden mahrum bir deneme olsa da neticede burjuva hayat tarzına yakınlaşma gayretini ifade eder. Bugün İnkılâp rüzgarı, Anayasa'daki korumacı kanunların himâyesinde değil fakat fiilen Modernizm'in dümen suyunda aynı istikamete doğru yürüyor.

Şunu söylemeye çalışıyorum; Türkiye, kendi köylülüğünü tasfiye edebildiğinde, şehirleşme ve istihdam problemlerini göğüsleyecek güce eriştiğinde iki şeyi göreceğiz: İlki, "hayat tarzım tehlikede" diye kimse darbe yapmaya veya darbeseverliğe tevessül etmeyecek, ikincisi hayat tarzı savunması ile siyasi bir fikri savunmanın çook farklı şeyler olduğunu göreceğiz ve merkez siyasetin sağla sol arasındaki aralık mesafesi kısalacak.

Zaman meselesidir; sâkin zamanlar meselesi. Kavgaya gerek yok; Türkiye'yi modernlik dönüştürüyor zaten; biraz dikkat etsek görebileceğiz bunu.


Kaynak (Arşiv)