Bir fişek leblebi *

Siyâset parayla, para için yapılır; nihai tahlilde siyaset, doğru amaçlar için uygun kaynaklardan para tahsis ederek işi tekemmül ettirmek faaliyetidir.

Bizim modern devletimiz müsrif ve mütehakkim bir edâ (ve gelenek) üzerine biçimlendirilmiş olduğundan siyasetimizde para, yani kaynak meselesi münakaşa edilmez. Tabiatımıza uygun faaliyet parayı değil lâfı çoğaltmaktır ve bunu bütün cihana nümûne-i imtisâl teşkil edecek bir garip kemâlât üzere bilhakkın yapmaktayız.

Gevezeliğin, yani iki satırlık sözü, bir sayfalık kütük gibi cilt haline dönüştürme mârifetinin adını ideoloji koyduk. İdeolojiye bühtandır; ne var ki, her şey gibi ideolojiye taşıyamayacağından fazla yük tahmil ederseniz anatomisi çarpılıp büzülecek, şifâsı maraza dönüşecektir.

Parayı çoğaltamadığımız için lâfa yüklendik; az para ile çok işi yapamazsınız ama lüzumundan fazla köpürtülmüş lâflarla gerçek ihtiyaçları hissedilmez hale getirebilirsiniz. Lâfın böyle garip ve doğurgan bir kimyâsı var!

Alın size milliyetçilik; hakkında ne söyleseniz muarızı hazır; birine hoş gelen ötekinde irin patlatan bir tesir uyandırıyor. Ve işin fenâ tarafı, internet kafede zamanını kıyma makinesinden geçirerek telef eden çocuğun bile bu gibi kavramlar hakkında tehlikeli derecede malûmatdar bulunmasıdır. Tehlikeli derecede, yani çok az, yani sathî, yani konuya sadece hissî ilmeklerle tutunan, yani fevkalâde kifâyetsiz!

Batı ülkelerinde fikrî ve siyâsi bereketlenmelere zemin hazırlayan "sol" kavramını biz, işte böyle kadük hale getirdik, sirk malzemesi yaptık. Emeği, kıymeti itibariyle en üst dereceye çıkaran bir doktrinin mensupları bile, o doktrinin temel kavramlarını fethetmek için ayrıca emek sarfetmek lâzımgeldiğini bilemediler.

Osmanlı tarihinin modernleşme faslı bu zaaftan âzâde değildir de, daha aklî ve ilmî bir süreç olması gereken Cumhuriyet idaresinin, toplumun önüne bir fişek leblebi gibi saçtığı oyalanma malzemesi de aynı zâhiri yemişten ibaretti; lâf, sonradan adını ideoloji koyduğumuz ve ideolojiye bühtan ettiğimiz şey.

Hâlâ o lâfları tartışıyoruz; sene 2007 oldu, hâlâ şeriatçılık, laiklik, başörtüsü, dincilik, hainlik, milliyetçilik, sosyalistlik, Kürtlük, Türklük, Ermenilik... Bütçeden ekstra tahsis gerektirmeyen inkılâplar yaptık; ardından ahaliyi, inkılâpları kaale almıyor diye "iç düşman" listesinin başına iliştirdik. Parayı çoğaltma mârifeti gösterebilecek, büyümeyi teşvik edebilecek heyetlerin önünü hep lâfla kestik. 27 Mayıs Darbesi'nin bütün esbâb-ı mûcibesi lâftı, 12 Mart lâf, 12 Eylül lâf, 28 Şubat lâf. Kelimelere bu kadar yüklenirseniz, bir yerde ihanetiyle karşılaşmanız mukadder.

O lâfları hatırlıyorsunuz değil mi; ülkenin enerjisini, kalkınma heyecanını soğuran, başta aydınlar olmak üzere cümlemizin aklını karmakarışık eden sözler vardı. Belki de bu yüzden bizde askerî darbelerin iktisadi boyutları pek tahlil edilmemiştir.

Evveliyatını ihmâl etmiyorum; 1984'ten beri Güneydoğu'da adını bir türlü koyamadığımız kalkışma hareketinin devlete -hepimize- mâliyeti, bazı tahmincilere nazaran 300 milyar dolardır; bu israf meblağının mühim kısmı, hâlen "Türkiye'nin dış borçları" hanesinde kuzu gibi yatıyor; yattığı yerden istikrârımızı boğazlıyor, ufûneti çoğaltıyor. O yüzden hükûmetler, pek minicik bir bütçe aralığının imkânlarıyla "mış gibi yapmak" zorunda kalıyorlar; onların da neticede gündeme hâkim olmak için lâfa sarılması kaçınılmazdır.

Siyasi cinayetleri tetikleyen, yerli dizi haline getiren temel saik, aslında iktisadi değerleri artıramadığımız için lâfa doyamamaklığımızdır. Bu bataklık bulamacında hepimize hayat iksiri gibi görünen, besleyici ve bereketli sandığımız bir câzibe var.

Öyleyse herkes, hepimiz şu çok güvendiğimiz, sarıldığımız, sıcaklığından bir lâhza ayrılamadığımız o lâfların ne mene bir şey olduğunu bir kere daha gözden geçirelim desem kim ciddiye alır? Hiç kimse; "lâf" deyip geçerler!

(*) "Bir fişek leblebi" temsilini bilenler bilmeyenlere anlatsın.


Kaynak (Arşiv)