Biçki-dikiş kursları
DSP"nin kasasında 76 trilyon para varmış; Kızılay"da limon, kağıt mendil satarak biriktirilecek bir meblağ değil; öyle olduğunu iddia eden de yok zaten. Paranın kaynağı belli; hazine.
Vergilerimizle siyasi partileri finanse ediyoruz. Bu, o kadar tabii bir şey ki yadırganmıyor bile.
DSP"nin son seçimlerde yüzde kaç küsür oy aldığını hatırlayan var mı? Belli ki bu mühim para, devlet hazinesinden parti kasasına DSP"nin bir önceki seçim başarısı göz önünde tutularak verilmiş; onlar da harcamamış, tutumlu davranmışlar. Gazete haberine göre bu paranın altı aylık faiz geliri 11 trilyonu buluyormuş.
Siyasi parti "işletmek" masraflı iş, kabul; mafyaya, hırsıza, çapulcuya muhtaç olmasınlar, eski tâbirle "muhannet"in eline düşmesinler diye siyasi partileri devlet kesesinden beslemek de bir fikirdir ama kötü bir fikir. İşin doğrusu siyasi partileri en evvel partililerin ve seçmenlerin desteklemesidir. Neticede sivil toplum örgütlerinden bir kısmının bile devlet desteğiyle ayakta durabildiği bir düzen inşâ etmişiz (En basitinden Ticaret ve Sanayi Odalarının demirbaş defterine kayıtlı otomobillerin niçin hâlâ siyah zemine beyaz rakamlar bulunan plaka takmakta ısrar ettikleri muammadır meselâ). Böylece "sivil alan" ihdas etmek, ancak devletin lütfuna bağlı kalıyor. Yarın birgün bir mahkeme, siyasi partileri "kamu alanı" kabul etse kimse itiraza yeltenemez.
"Aidat" kavramı üzerinde duralım biraz. Aidat, kamu sektörü dışında teşekkül etmiş sivil kurumların varlığını sürdürmek ve ayakta durmak için üyelerinden tahsil etmeyi umduğu para miktarıdır, yani aidat ödeme alışkanlığı, insanların tek tek sivil kurum kimliğini ayakta tutmak için katlandıkları fedâkarlığı ifade eder. Ne var ki bizde aidatla ayakta durduğu farzedilen her kurum, yüklü bir tahsil edilememiş aidat geliri problemi ile yüz yüzedir. En fiyakalı spor kulüplerinde bile her kongre arifesinde böyle bir telâş yaşanır. Aidatını yatırmamış üyelerin oy kullanamayacağını hükme bağlayan kulüplerde, kendi yandaşlarının birikmiş aidat borçlarını def"aten yatırarak seçime giren başkan adaylarının haberlerini okuruz. Halbuki, "nasıl olsa biri çıkıp kongre sürecinde toptan yatırır" düşüncesiyle aidatını yatırmakta acele etmeyen üyelerden her biri, ellerine mikrofon geçince ne kadar büyük bir camia, hatta kendi çapında bir cumhuriyet olduklarından bahsederler ama aidat ödememekte gösterilen isteksizlik, aslında bir kurum kimliği inşa etmek gayretine yatırımdan ziyade kurum kimliği içinde erimek ve kurum içi dayanışmadan bedava maliyetle istifade etmek mânâsını taşır.
Hal böyle olunca siyasi partilerin aidat geliriyle ayakta kalmasını beklemek elbette saflığın son mertebesi oluyor. Düşünün, o müthiş seçim mağlubiyetinden sonra DSP"ye hangi partili vaktinde aidat borcunu yatırarak partisini her şeye rağmen desteklerdi? Gazete haberi, DSP"nin son kurultayına üç genel başkan yardımcısının katılmaktan imtina ettiğini söylüyor. Genel başkan yardımcılarının bile, kendilerince makul ve muhtelif sebeplerle ikbâl görmediği bir siyasi partiyi, sıradan üye niçin desteklesin? Buradan siyasi partilere hazine yardımının isabetli bir düzenleme olduğu yolundan hüküm çıkmaz; tam aksine sivil topluma ve siyasete karşı takındığımız tavrın ne kadar çıkarcı, pragmatik, felsefesiz olduğu ve bir kurum kimliği inşa etmek noktasında fıtraten ne kadar kabiliyetsiz olduğumuz neticesi tezahür eder.
Kasasındaki para ile son seçimde aldığı oy arasında bariz bir tezat bulunduğu için DSP"ye sıkça atıfta bulunmak gereği doğdu. Hazine yardımlarının miktar itibariyle takdir edilirken kepçenin hayli bol tutulduğu anlaşılıyor; aksi olsaydı, mimarlık değeri bakımından hazin seviyelerde gezinen rüküş genel merkez binalarına harcanacak para nereden bulunabilirdi? Geçenlerde adı lâzım olmayan bir parti yetkilisinin genel merkez binasının müsait salonlarında, çevre semtlerde oturan ev hanımlarına biçki dikiş kursu verilebileceği yolundaki beyanını okuyunca bir tuhaf oldum; siyaset yapamıyorsanız biçki-dikiş kursu açmanız mı gerekiyor?
Tenkidimi geri alıyor ve düzeltiyorum; biçki-dikiş kursları bazı siyasi faaliyetlerden daha mânidar ve yarayışlıdır.