Besmele, hamdele, salvele

İlk üç maddesi, yeni anayasa görüşmelerinin en patırtı çıkaracak kısmı olacak gibi görünüyor; doğrusu 1982 Anayasası'nı yazanlar, sıkıntılı bir miras bırakmışlar.

Öyle bir üç madde ki, yok farzedilerek işe beyaz ve boş bir kâğıtla başlamak kabil olmuyor; bütün varlık sebebini üç maddeyi olduğu gibi muhafazaya adamış iki parti (CHP ve MHP) şu an Meclis'te temsil ediliyor. Birkaç ay boykot yaptıktan sonra "Kerhen ve lûtfen" Meclis'e dönen BDP ise muhtemelen bütün itirazlarını üç maddeye yöneltip her şeyden nem kapar alıngan ve kavgacı siyaset diliyle "Çok iyi-niyet gösterdik ama olmuyor" bahanesine sığınacak. İnşallah yanılırım.

82 Anayasası'nın başlangıç kısmıyla ilk 4 maddesi, fevkalâde romantik metinlerdir. Hele 4. madde, "ilk 3 maddeyi değiştirmek yasaktır" gibi tuhaf bir yaklaşımla anayasayı kutsal bir metin, bir dogma havasına sokuyor. Devletle vatandaş arasındaki ilişkiyi romantik bir dille nitelemenin hukukla, anayasa yazıcılığı ile ilgisi yok: "Milletin ebedi varlığı, yüce Türk devleti, bölünmez bütünlük, ölümsüz Atatürk, eşsiz kahraman, şerefli üye, Türklüğün tarihi ve manevi değerleri, milli gurur ve iftiharlar, demokrasiye âşık Türk evlâtları" gibi hemen ilk bakışta göze çarpan abartılı ifâdeler, bir halkın hukukunu çerçeveleyen temel metin olmaktan ziyade, bol keseden hamâset nutkuna malzeme olacak vasıfta ve esasen ilmî bir arkaplan taşımayan nitelemeler; lâkin asıl mesele, metni teknik bir soğukkanlılığa kavuşturmak noktasında değil, metnin rûhu konusunda çıkacak. MHP ve CHP daha şimdiden "Mâbedin bekçisi" rolünü benimsedi; BDP ise önlerine bir boş kâğıt konulup, "İçini bildiğiniz gibi doldurunuz" denildiğinde bile kendisiyle ihtilâfa düşüp aksilik çıkaracak bir hâlet-i rûhiye içinde görünüyor.

Ne olacak?

Bu durumda, hamâsetten, abartıdan, ferdi devlet nazarında ehemmiyetsiz gören dayatmacı bir anlayıştan uzak ama hukuk devletinin ve demokratik hürriyetlerin genişletilmesine imkân tanıyan mutavassıt bir anayasa metni nasıl biçimlenecek, nasıl kabul görecek?

Görünüşe göre ılıman yaklaşımı -ister istemez- AK Parti üstlenebilir ve bu tutumuyla kendisine yeni destek puanları kazandırabilir. İfratla tefrit arasında mutavassıt, âdil ve arabulucu bir tavır takınmak ödüllendirilir. AK Parti, pek çok krizde muhalefet partilerinin yanlış yerde durmalarından yararlanarak aslında pek aklından bile geçirmediği derecede toplum desteğini yanında buldu; yine öyle olmak ihtimâli büyüktür. Ne var ki mesele AK Parti'nin gücüne güç katması değil, Meclis'in elbirliği ile alçakgönüllü, demokratik, vatandaş hukukunu öne çıkaran eli yüzü düzgün bir anayasa metninde mutabakat sağlamaktır.

Bu arada önemli, belki en önemli bir noktayı daha hatırlatalım: Yeni anayasa eskisi gibi kendi halkına Türklük propagandası yapmaya kalkışmamalı; Türkleri ve Türklüğü, dibâce kısmında pofpoflayıcı, abartılı ve müteâl sıfatlarla yüceltirken, temel haklar kısmında kaşıkla verdiğini kepçeyle geri almaktan uzak durmalıdır. Anayasada Türklüğün övülmesine ihtiyaç yok fakat işler, "Türk Milleti" tamlamasından hicap duyulacak noktada kadar da vardırılmamalı. Bu iki nokta-i nazarı uzlaştırmak için büyük dehâ göstermek gerekmez; sıradan basiret kâfidir. Bir anayasadan beklenen vatandaşların etnik aidiyetlerini, inancını, politik ve vicdânî kanaatlerini tarif ve tesbit etmek değil, bunları tabii bir hak kabul ederek hürriyetlerin işlerliğini kanun teminatı altına almaktır, o kadar.

Daha işin besmele-hamdele-salvele noktasında "Türkiye Milleti" gibi çocuksu inat mevziileri kazmanın mânâsı yok. İdeolojik mesaj taşımayan, vatandaşın hak ve hukukunu esas mesele kabul eden, devleti vatandaşın üstünde görmeyen, vatandaşının aidiyetlerini, inanç ve kanaatlerini târife kalkışmayan sade, süssüz ve anlaşılır bir anayasa istiyoruz vesselâm.


Kaynak (Arşiv)