Benim ‘şarkıcı’larım...
Peşinen pazarlık yapalım; anlatmaya çalıştığım şey hakkında tamamen farklı şeyler düşünüyor olabilirsiniz ve bunların doğru olması da pekâlâ ihtimâl dahilindedir.
Mesele, “Zevkler ve renkler tartışılmaz”ın biraz dışında, biraz sanatla biraz da sanatın felsefeyle buluştuğu bir yerle ilgili.
Mesele, şarkıcılıkla ilgili.
Şarkıcılık kelimesinin Türkçedeki karşılığı tam olarak muradımı aksettirmiyor: Şarkıcı, türkücü, çalgıcı gibi müzisyenlikle ilgili kelimelerin zihindeki karşılığı yeterince fiyakalı olmadığı için olsa gerek bu işlerle uğraşanlar bile mesleklerinden bahsedecekleri zaman türkücü yerine Türk halk müziği sanatçısı veya udi, tanburi veya keman sanatçısı gibi kelimeler tercih ediyorlar.
Şarkıcılıktan bahsedeceğim fakat anlatmaya çalıştığım şeylerden tamamen farklı bir düzlemde, farklı bir irtifâda. Şarkıcı kelimesi işte bunun için “kifâyetsiz” kalıyor. Başka dillerde belki daha münasip karşılıkları vardır; en iyisi ben tarif etmeye çalışayım, siz adını koyunuz.
Tırnak içinde “Şarkıcı”, şarkı söylemek için doğmuş biridir; şarkı söylerken varoluşunun en yüksek yerine çıkan kişidir. Müzisyenden fazla bir şey.
Elektrik ampullerin içindeki flaman tellerini düşününüz; elektrik akımı verildiği zaman nasıl akkor haline geliyor ve etrafa ışıkla birlikte ısı da veriyorsa şarkıcı da öyle. Şarkı söylediği zaman, teşkil ettiği varlığın en yüksek anlamına tırmanıyor ve işin güzeli kendisiyle aynı frekansta buluşanları da oraya götürüyor.
Takdir edersiniz ki böylesi kolay bulunmuyor ve yine takdir edersiniz ki sizin tırnak içindeki ‘şarkıcı’nızla benim tırnak içindeki ‘şarkıcı’m aynı kişiler olmayabilir.
Benim ‘şarkıcı’larıma geçmeden önce tırnak içine girmeyen diğer şarkıcıların durumunu bir karara bağlamamız gerekiyor. Burada özel, kendine mahsus ve nadir rastlanan bir insan türünden bahsederken aynı sıfatı taşımakla beraber tırnak içine alamayacağımız sanatçıları da bir şekilde kategorize etmeliyiz. Kısaca şöyle ifade edebilirim; onlar müzik kulağına sahip, müzik ve ses eğitimi almış kişilerdir. Bir eseri aslına ve usûlüne uygun olarak hatâsız seslendirebilirler ve bu esnada insanlar bundan hoşlanabilirler. Bütün ömürlerini şarkı söyleyerek geçirebilir, şöhret olabilir, bu işten çok para bile kazanabilirler. İnsanlar müzikten hoşlandığı sürece onlar hep olacak ve mühim bir talebe cevap vereceklerdir.
Ne var ki bir eseri hatâsız seslendirmekle, mükemmel icrâ etmek aynı şey değildir; ilkine kısaca görevi tamamlamak diyebiliriz; ikincisi sanat dediğimiz irtifâdır.
‘Şarkıcı’ başka bir şey, başka bir varlıktır. Alelade nağmeleri, beyninden sinesine inen ve oradan hançeresine çıkan yorumuyla kanatlandırabilir; hayatı kanatlandıran ve ona mânâ veren bir kimyâ üretebilir. Yorumunun, esasen yüksek kalitedeki eserlerle buluşması güneş veya ay tutulması gibi tabii fakat sıradan olmayan bir şeydir. Size ‘sanat’tan ne anlamanız gerektiği hakkında çok önemli bazı şeyler fısıldar.
Sanat nedir ve kime sanatçı denir; sanat hangi seviyede icra olununca mahiyet değiştirip insanlığın tamamına ait bir yüksek değer haline gelir gibi kolay anlaşılmayan meselelere dair ipuçları verir.
Bir yerde aklınız karışacaktır eminim; bizde sanatçı tabiri, harbokulu imtihanını kazanan aday delikanlının o anda Atatürk’ün askerlik kabiliyetini kuşanıvermesi, Tıbbiye’nin ilk sınıfına giren öğrencinin ânında doktor hâleti ruhiyesine girmesi türünden harcıâlem bir kullanılışa sahip. O yüzden ‘biz sanatçılar’ diye başlayan hiçbir tiradı çekemem; zira sanatçı, aynı şarkıcı gibi çoğul takısıyla kullanılabilecek kadar fazlalıkta değildir hiçbir yerde. Sanatla uğraşan, sanat tekniğinden anlayan hatta sanat eğitimi görmüş kişi olunabilir, eh, ‘sanatçı’ başka bir şey; onların “biz sanatçılar” diye lafa başladığı da pek görülmemiştir zaten. Gerçek sanatçılar, sanatın kendine mahsus iç meseleleriyle boğuşmaktan işin fiyakasını yapmaya ne fırsat bulabilirler ne de böyle bir şey akıllarına gelir.
‘Şarkıcı’ örneği, diğer ‘sanatçı’ları gölgelemesin; aşçı, badanacı, öğretmen, bilgisayar operatörü veya zurnacı... hiç farketmiyor. Bazı insanlar işlerini öyle yüksek bir estetik haz inşa ederek, öylesi bir meslek âhlâkı riayetiyle yapıyorlar ki, konu güzel sanatlarla hiç ilgili olmasa bile orta yerde ‘sanat’ ve ‘sanatçı’ görünür hale geliyor. Bazen bir insanda, sanatkârane insan yetiştirme sürecinin ve cehdinin neticesi olarak görüyorsunuz imâ etmeye çalıştığım şeyleri. Bir sanat eseri olarak insandan değil, ebeveyninin sanatkâr ihtimamı ile yönlendirip adeta iyi ses veren bir enstrüman haline getirdiği bir sürecin şâhikasından söz etmeye çalışıyoruz.
Şarkı ve şarkıcı örneklerinden yürüyoruz ama hayatın bütününde aniden karşınıza çıkabilecek sanat ve sanatçı güzelliklerini fark edecek bir donanıma da sahip olmamız gerekiyor. Yazının başında belirttiğim, “Belki anlaşamayabiliriz” ihtarının sebebi buydu...
Şimdi en zor yerdeyiz ve bu noktada tamamen şahsî ve sübjektif değer yargılarımı ifadeden başka çârem yok.
Arabesk türü müzik icra eden Kibariye, benim için ‘şarkıcı’ diye niteleyeceğim sanatçıların arasındadır meselâ. Onu onlarca benzerinden benim indimde ayıran şey, şarkı söylerken dünyaya gelişinin mânâsını yüksek sesle düşünmesidir adeta. Tırnak içinde ‘şarkıcı’dır ve bu sıfatın ses güzelliğiyle doğrudan alâkası olduğunu zannetmiyorum.
Sezen Aksu öyledir; bestekâr tarafıyla ‘şarkıcı’ niteliğine eklenen bir başka varoluş hacmi ilâve etmeyi başarabilmiş nadir insanlardan... Müzikle hiç uğraşmamış olsaydı, aynı varlık tamamlanmasını bir başka sahada başarabilir miydi diye düşünmüşümdür zaman zaman...
İsrailli şarkıcı Yasmin Levy, başka bir boyutta şarkı söyleyenlerden; Arap musikisinin büyük yıldızlarından Ümmü Gülsüm ve Verde’tül Cezairiyye kezâ.
Latin müziğinin muhteşem büyükannesi Cesaria Evora’yı, sanatının dışında nerede tahayyül edebiliriz? Sabahat Akkiraz için “Diva” sıfatı bile eksik kalan bir kelime oluyor; sesinde bir ibadet vecdi ve neş’esi tınlatan kaç sanatkâr var ki?
Safiye Ayla, bazı icrâlarında zirveye dokunur. Perihan Altındağ da öyle.
*
Size hatırlayabildiğim kadarıyla kendi listemdeki büyük icracılardan bahsettim. Katılabilir, itiraz edebilirsiniz; önemli olan mesleğini ve sanatını varoluş idraki derecesinde yapan insanlar hakkında bir fikrinizin olmasıdır ve bu çok önemli bir şeydir.