'Bayramlık yüz' aslında gündelik yüzümüzdür
Çok yakınlarınızda o güne kadar evinde hiç ziyaret etmediğiniz, belki hiç tanışmadığınız komşularınız var; yeniden düşününce hatırlayacaksınız ve onlar sizin ziyaretinizle çok memnun olacaklar. Kim memnun olmaz ki; kalbinize sorun bir; bakalım o ne diyor?
Selam alıp-vermenin değerini öğrenen sahâbenin, birbirleriyle selamlaşma vesilesi icad etmek için herhangi bir evin etrafında dönerek çocuklar gibi tekrâren selamlaştıkları yolundaki hadis-i şerif ne kadar derin ve zengin çağrışımlar uyandırıyor insanda. Selam ki bayrama değil, her âna mahsustur ve insâni ilişkinin en basit ve zahmetsiz olanıdır. Selâm yükümlülüğünün yanına bayram çarpanını koyduğumuzda ortaya çıkan netice, eğlenceden çok "hemhâl" olmak görevidir.
Türkçe'de "bayramlık yüz" diye bir tâbir var; bayramlarda güleryüzlü, hamiyetli, cömert ve misafirperver davranmanın gereği açık ama bayramın vaz'edilme sebebi bayramlık yüzün "gündelik yüz" halini alması için bir alıştırmadır. Bayramlar bize olmamız gerektiği gibi olmak sorumluluğunu hatırlatıyor.
Yardımlaşma ve dayanışma vecibesi, en yakından en uzağa doğru sıralanır. Küllenmeye ve soğumaya yüz tutmuş akrabalık ilişkilerini canlandırmanın en güzel vesilesi, bugün ellerimizin arasında duruyor; karşılığını bulamamak, hatta bir kere daha terslenmek pahasına bir kırgınlığı tek taraflı da olsa sona erdirmenin günü de bugündür. Komşularımıza muhtaç olmayabiliriz; onların da bizim yakın yakınlığımıza ihtiyacı olmayabilir ama komşuluk, iki temiz kalbin birbirine samimiyetle açılması ve birbirinden emîn olması hâlidir. En yakın komşudan başlayarak güç yetirebildiğimiz nisbette komşu hâtırı sormanın da vakti şimdidir; bu ân!
Bugün bayramlık yüzümüzleyiz; çehremizde tebessümlerin en sıcağı, sırtımızda vâriiyetimizin en güzel elbisesi, dudağımızda sözlerin en güzeli. En güzel elbise her gün içindir aslında, tebessüm ise sadaka kadar ucuz, sadaka kadar değerli ve harcıâlem. Güzel söze herkesin her gün ihtiyacı var. Bayramlar bizi tabiatımızı değiştirmeye, bünyevî ve ruhî zaaflarımızı aşmaya çağırıyor.
"Kurbanın üçte biri fukaranındır" hükmü, niçin sadece bayrama mahsus olsun ki; o "üçte bir"lik pay, nefse hoş gelen her şeyin sülüsü değil midir aslında? Komşu ve akraba hakkı da üçte birdir ve bu pay, insânî sıcaklık ve hoşgörünün zekâtı olsa gerektir. Geriye kalan son üçte bir ise aile efrâdının hakkı; ya komşumuzdan esirgemediğimiz insanlık ve güleryüzü farkında olmadan kendi hânemizden esirgeyenlerden biriysek hâlimiz nice olur?
Hayırhahlık istikameti "candan cânâna" doğru gidiyorsa, cânı ihmâl etmek, başlamadan kaybetmektir. Hafazanallah: Her sabah ardında yıkık bir hâne bırakanın felâhı yoktur. Eğer icab ediyorsa ailemizle de bayramlaşalım bugün; belki de içimizdeki perişanlığın henüz farkında bile değilizdir.
Hemen karar vermeyelim; kalbimize danışalım; o doğruyu söyler.