Bayram falan dinlemediler
En başta İsrail: “Müslümanların en aziz bayramıdır, bari mâsum sivilleri katletmeye birkaç gün ara verelim” demediler; bilakis bayramın ilk günü Şati mülteci kampındaki çocuk parkına düzenlenen saldırıda sekiz çocuğu öldürdüler ve Gazze’deki en büyük sağlık tesisi durumundaki Şifa hastanesi kliniklerini bombaladılar. İlk gün 47, ikinci gün 32 Filistinli öldürdüler.
İsrail’e “Aziz-mübarek günde Müslüman’a bu zulüm yapılır mı?” diye ta’netmenin mantığı bir yere kadar; Bektaşi fıkrasında olduğu gibi, “Bana ne, ben Müslüman değilim ki!” deseler cevabımız yok fakat IŞİD diye tesmiye olunan (Bunlar Müslüman, üstelik Sünnî, hem de Selefî; ilâveten halifeleri bile var, dindar mı dindar adamlar; tekbirsiz kelle kesmiyorlar!) cinayet ve haydutluk çetesinin yaptıklarına ne diyeceğiz?
Binlerce Müslüman katlettiler ve iki aydan beri Musul’daki diplomatlarımızı rehin tutuyorlar; yaptıklarının ne fıkıhta, ne de laik menşeli diye burun kıvırdığımız batı hukukunda yeri yok. Musul’daki Başkonsolosluğumuzu karargâh yapmışlar ama yorum yapmamız, hükümetin aldırdığı mahkeme kararıyla yasaklanmış durumda. İktidar sözcüleri lâf arasında, “Bayramda bırakacaklar, kavuşacağız inşallah” diye birşeyler mırıldandılar, ardı çıkmadı. Bu beklentiler A. Gül tarafından şu sözlerle nihayetlendirildi: “Musul’da zorla alıkonan konsolosluk görevlilerimizin bayramda aileleriyle olmalarını çok arzu etmiştik, çok uğraşmıştık. Maalesef şu ana kadar bu da gerçekleşmedi.”
Bu sözler bir bakıma IŞİD konusundaki Türk dış politikasının iki seksen yere uzandığının itirafı gibi okunabilir mi, yorum yapmıyorum, çünkü yasak; lakin IŞİD söz konusu olunca buna bile şükretmek gerekebilir çünkü iş lâfa gelince en hasından Müslüman geçinen bu örgüt, arefe günü filan dinlemedi: Türkmen köyü Çobanköy’de katliam’a girişip ÖSO saflarında çarpışırken esir alınan 17 Türkmen’i kasaba meydanında kurşuna dizdi. Oysaki vaktiyle Ceyhan’da çevrilen TIR’lardaki malzemeyi, “Türkmen kardeşlerimize gönderdiğimiz insani yardımdı o” sözleriyle izah eden Başbakan’a bakılırsa bölgedeki Türkmenleri çok önemsediğimiz ve sahiplendiğimiz anlaşılıyordu ve IŞİD’in en azından bu lâflardan korkması beklenirdi; hiç de öyle olmadı. Irak ve Suriye’de Türkmenlerin dramı, Türk hükümeti adına konuşanları ciddiye almaktı maalesef! Nitekim IŞİD, Türkiye’nin ‘tepki göstermeyeceğinden emin’ olduğu için –niçin acaba?- arefe filan dinlemeden din kardeşlerini katlediyor? Hükûmet ise epeydir hınçlanıp durduğu IŞİD’e karşı bayramlık ağzını açmak yerine ‘ya sabır’ çekip yutkunup durmakta. ‘Paralel güçler’e sövdüğünün kırkta birini bile IŞİD’den esirgemesinde ne gibi hikmetler var!
Türkiye’de durum nasıl peki? Haydi İsrail’e, IŞİD’e sözümüz geçmiyor; peki biz birbirimize karşı nasıl davranıyoruz?
Valla söylemeye pek dilim varmıyor ama burada da durum pek parlak değil. Kadir Gecesi’nin ilk saatlerinde başlayan ‘Paralel çeteyi bitirme’ operasyonu, gözaltındaki polislerin karşısında alenen oruç yemekten başlayıp, gözaltı süresini takmamaya kadar giden ve usul hukukunu yok sayan bir gözükaralığa kadar uzanmış durumda. 2,5 gazete hariç bilumum başvekalet medyası, mübarek gün demeden manşetlerinden kin akıtıp dururken öte yandan “Özeleştiri yapıp kurtulun ulan” havasında ‘iyi polis-kötü polis’ pozu kesmekte.
Başbakan’ın ‘iç yanıklığı’ hâlâ sönmemiş olmalı ki, kafayı adliye önünde bekleşenlere taktı; “Bayram mesajı” kısaca şöyle: “Paralel yapıyla alakamız yok diyenler adliye önünde gösteri yapıyor, zanlılarla poz veriyor. Bunların hepsi suç.” Cami çıkışında ise, “Bu süreç elde edilen bilgiler çerçevesinde daha da yoğun devam edecek” diyerek seçim sloganını tekrarlıyor: Durmak yok yola devam! Keşke durup bir lâhza düşünecek kadar iç huzurunuz olabilseydi!
Bu yazının icmâli şudur: Zulüm tek millet; benzemezleri bile ‘per’ yapıyor!