Bana n’oluyor?
Taksim Cami inşâsında kendini tek seçiciliğe tâyin eden Başbakan’ı eleştirince bir okuyucu, “Sizin bu Başbakan’la ne alıp veremediğiniz var Allah aşkına!” yollu bir târiz notu gönderdi.
Bunun üzerine bir hayli düşündüm; banka hesaplarımı, yatırımlarımı, deryâdaki gemilerimi, yurtdışı plâsman imkânlarımı gözden geçirdim; yoo, bir aksaklık söz konusu değildi. “Peki, siyâsette gözüm olduğu için Başbakan’ı eleştiriyor olabilir miyim?” diye sordum kendime; siyasete atılmak için içimde küçük bir istek kırıntısı bulamadım. O düşüncelerle gazeteye göz atarken “Vecettü” diye haykırdım!
Durum şöyleydi: İç Anadolulu vekillerle sohbet eden Başbakan’a bir vekil, cemevlerinin ibadet yeri olarak tanınması gerekir teklifinde bulununca Başbakan, ”Cemevleri kültürel mekânlardır. İslâm’da mescit camidir. Siz hiç Hıristiyanlık’ta kilise dışında bir ibadet yeri duydunuz mu? Alevi kardeşlerimiz de bizim gibi Müslüman’dır ve İslam’ın farklı bir yorumunu yapmaktadırlar” cevabını vermiş. İyi de, Alevî inancının muhteviyâtını bizzat Alevîler belirler. Konu tamamen Teoloji’nin sınırları içinde kalıyor ve işin inceliği asıl şurada: Teologlar, yani İlâhiyatçılar da Alevî inancını tarif etme yetkisine sahip değil; çünkü bilim adamları olması gerekeni değil, olanı tarif ve tesbit ederler.
Bir cemevinin ibadethâne olarak kabulü pratikte Alevîlere çok büyük avantajlar da bahşetmiyor ayrıca; onlar sadece diğer inançların yanında devlete karşı eşit mesafede durmak istiyorlar. En tabii haklarıdır. Yeni anayasa taslağında etnik aidiyet tarifden haklı olarak kaçınan bir kamu idaresinin, din aidiyetleri konusunda aynı saygıyı göstermesi gerekmez mi? Alevî olsaydım, Başbakan’ın şu tesbitleri beni çok incitirdi. Devletin görevi, vatandaşlarına dinî telkin ve tavsiyelerde bulunmak değil, evvelâ dinî hürriyetlerin altyapısını güvenliğe kavuşturmak ve bütün dinlere aynı ve eşit uzaklıkta durmak; neredee?
Gelelim, Kâbe’deki Osmanlı revakları için devreye giren CHP heyetinin haberine; iki CHP vekili, Kâbe’deki Osmanlı revaklarının, hiçbir ilmî hazırlık yapmadan paldır küldür yıkıldığını duyunca Ocak başlarında Suudi elçiliğine gidip yerinde inceleme yapmak için izin istemişler. Suudiler ise “Ha izin çıktı ha çıkacak” diye 40 gündür oyalıyorlarmış.
Sayın vekillerimizi tenzih ediyor, samimiyetlerine güveniyorum ama haberi okuyunca bir duygulandım, bir duygulandım. Hemen akabinde, “Bunlar yıllarca önce Ecyad Kalesi’ni yıktılar, şimdi de revakları yıkıyorlar. Osmanlı mirasıdır bunlar” cümlesini okuyunca acaba bu bir Zeitung haberi midir diye işkillendim ama neyse ki rivayet doğru çıktı.
Son durumu bilmiyorum; herhalde revaklar tamamen yıkılmıştır. Ecdad yadigârı olmasına öyledir fakat pek üzüldüğümü söyleyemeyeceğim. Revakların Kâbe’de tavaf halkasını daralttığı âşikâr idi, mekânın genişletilmesi lâzımdı. Suudiler, eksik olmasınlar bir elleriyle Kâbe’ye hizmet ederken, öteki elleriyle Beytullah’ın yakın muhitini gökdelenlerle, fiyakalı otellerle, devremülk ve alışveriş merkezleriyle âdeta kapatıyorlar. Yakında Kâbe, devâsâ bir AVM’nin orta holünde sergilenen bir objeye dönüşürse şaşmam! Vaktiyle, “Revakları biz sökelim, Türkiye’ye getirip uygun bir yerde yeniden kuralım” teklifleri oldu fakat mânâsızdı ve o yola girilmemiş olması iyidir ve her ne kadar iş işten geçmiş olsa da CHP’nin hassasiyeti çok güzeldir. Aramızda kalsın; bendeki bu CHP sempatisi son günlerde giderek artıyor; eskiden olsa, “Tek parti devrinde yıkıma terk ettiğiniz onca tarihi eserden sonra şimdi nedâmet getirmenize kim inanır?” diye fesad şeyler yazardım, şimdi elim varmıyor. Başbakan’ı eleştiriyorum, CHP gözüme sevimli görünüyor. Ağzı sıkı bir tabibe görünsem mi gerektir, ne dersiniz a dostlar? [email protected]