Balyoz'a giden yol ve 9 Subay davası

Hepsi de yüksek tahsilli, Harp Akademisi'nden geçmiş, umûr görmüş, devlet terbiyesi bilen, nitelikli kişiler; her birine daha mâkul şartlarda "Cumhuriyet nedir, hukuk devleti nasıl işler, kanun nazarında vatandaşlar niçin eşittir" diye sorulsa tane tane izah ederler.

İş başa düşünce anlamlar değişiyor demek ki! "Kutsal vatan savunması görevini ifa ederken nasıl olur da sıradan bir zanlı gibi mahkeme karşısına çıkarılıp tutuklanırım ben?" sualine sükûnetle cevap verilemiyor, öfkeleniyorlar, çünkü ömürlerinde belki de ilk defa sıradan vatandaş muamelesine tâbi kaldılar ve yargı önünde kendilerini tek başına savunmak zorundalar.

Ortada çok vahim, utanç verici bir darbe planı ve bu plan hakkında çok ciddi bulgular var; mesele hukuka taşındı; zanlılar, adı üstünde zanlı. Soruşturma safhasında işkence, dayak, hakaret, usule aykırı delil toplama gibi hukuksuzluk yaşanmadı. Yargı olağan mahkemelerde sürüyor, savunma hakkı kısıtlanmıyor; hatta bazı sanık yakınlarının babalarının komploya uğradığını anlatmak için kamuoyu oluşturma çabaları bile anlayışla karşılanmakta.

Nereden nereye gelmişiz? 27 Mayıs 1960 Darbesi'nden sonra yaşananları tekrar etmeye vicdanım elvermiyor fakat doğru düşünme melekesini kaybetmemiş insaf sahipleri teslim edeceklerdir ki, orduyu cuntacılığa, darbeciliğe, gizli komiteler kurup hainleri sallandırarak işleri düzeltmeye sevkeden o çirkin gelenek, bugün hâlâ dikenli acı meyveler veriyor. 27 Mayıs olmasaydı, Balyoz dâvâsı da olmayacaktı, hiç şüphe yoktur. Eğer, 1957 yılında "9 Subay Olayı" diye bilinen cunta hazırlığının üstüne lâyıkıyla gidilse, sorumlular cezalandırılsa 27 Mayıs da olmayacaktı.

27 Mayıs oldu, çünkü 9 Subay olayının soruşturulması sulandırıldı. İstanbul'daki askerî mahkeme, -ne garip ve hazin bir tesadüf?- CHP tarafından gönderilen avukatlar tarafından arslanlar gibi savunulan subayların hepsini akladı ama yine garip bir tesadüf, sadece darbeyi ihbar eden Samet Kuşçu adlı subay orduyu isyana teşvikten suçlu bulundu. Darbe teşebbüsünün doğruluğu 27 Mayıs'tan sonra soluğu feraha çıkan cuntacılar tarafından teyid edilmişti ama bâde harabü'l Basra!

Askerî darbelerle demokrasi kültürümüzün kesintiye uğraması, demokratik kurumların kağşaması önemlidir; bunlar kadar önemli ama görünmez husus, darbecilik eğiliminin, orduda muhariplik ruhunu sekteye uğratması olmuştur. Siyasette gözü kalan askerin kendini vatan müdafaası hizmetine yoğunlaştırması çok zordur. Bugün asıl teessüf etmemiz gereken, siyasete müdahale geleneğinin Türk ordusuna neler kaybettirdiğidir (Keşke bu ciddi mesele, Harp Akademilerinde enine boyuna incelense)!

Balyoz sanığı 27 muvazzaf generalin tutuklanmasının tarihi kökleri 9 Subay hadisesinde aranmalıdır; 27 Mayıs tarihinde bir gün önceki üst komutanlarını Harbiye girişinde tokatlayan, tükürüğe boğan, hakarete uğratan gencecik Harbiye öğrencileri, Yassıada tutukluluğu esnasında devrin hükümet erkânına aşağılanmanın her neviini revâ gören askerî cunta yönetimi, Balyoz darbe planına giden yolu elleriyle, üstelik yaptıkları şeyden iftihar duyarak hazırladılar.

27 Mayıs darbecileri, eğer 26 Mayıs günü suç delilleriyle birlikte tutuklansalar hiç şüpheniz olmasın, "Biz darbeci değiliz, iftiraya uğradık; plan tatbikatı yapıyorduk, bulgular düzmece ve gerçek dışıdır" diyeceklerdi.

Ama o darbe yapıldı; o yetmedi, ardısıra defalarca darbe yapıldı; darbeler neredeyse bir cumhuriyet klasiği haline geldi.

Şimdi mahkeme heyetini ve sanıkları rahat bırakalım; sanıklar sorgulansın, deliller incelensin. Müdafaa hakkına saygı gösterelim, hukuka güvenelim. Toplumu bu dava etrafında kamplaştırmak doğru değil. Tutuklu yakınları, basın, hükümet ve ordu, yargı sürecine yardımcı olmalıdır.


Kaynak (Arşiv)