Bakalım Gazi Paşa taktiği tutacak mı?

“Barikatları kim kaldırdı” tartışmasına Başbakan, yeni bir mecrâ gösterdi ve sözü ustalıkla asıl maksadına getirdi:

“Bu ülkeyi çift başlı bir yönetimle bugüne kadar getirmedik. Bundan sonra da çift başlı bir yönetimle bu ülke bir yere varmaz. Eğer bu ülkede yani bir başkanlık sistemi arzu ediliyorsa ben bundan yanayım. Bir başkanlık sistemi gelir, o zaman bu adımları çok daha rahat atarız. O zaman böyle bir sıkıntı olmaz.”

Bu sözleri duyan bir yabancı gözlemci, Türkiye’de aylar hatta, yıllardan beri çift başlı bir yönetim krizi yaşandığını zannedebilir; alâkası yok. Şu beğenmediğimiz anayasa bile herkesin görev alanını netlikle belirliyor; dolayısıyla barikat krizi bir daha yaşanır mı diye vesveselenip Türkiye’nin hükûmet modelini değiştirmek için barikat patırtısı çok cılız bir gerekçe.

Ne tesadüf, bu hadiseden tam da 89 sene önce TBMM Hükûmeti’nin reisi Gazi M. Kemal Paşa da bir siyasi kriz tezgâhlamış ve kendi eliyle körüklediği krizi, iki gün içinde daha önce tasarladığı çözümle aşmıştı. Kısaca hatırlayalım: Cumhuriyet kurulmadan önce devletin adı TBMM Hükümeti idi ve Meclis Hükümeti sistemi uygulanıyordu. Meclis hükümeti güçler birliği (Tevhîd-i Kuvva) esasına dayanıyor, Meclis başkanı aynı zamanda devlet başkanlığını üstleniyor, hükümeti ise Meclis kendi içinden seçerek TBMM başkanının onayına sunuyordu. Gâzi Paşa, evvela yakın dostları Ali Fuat ve Fethi Beyleri görevlerinden çekilmeye ikna etti. Halk Fırkası grubu, yine Milli Mücadele kahramanlarından Rauf (Orbay) Bey’i seçince hesaplar karıştı. Rauf Bey o günlerde muhalif diye bilinmekteydi çünkü. 26 Ekim’de Gazi Paşa hükümeti Çankaya’ya çağırıp istifa ettirdi ve Meclis’in vereceği yeni görevi kabul etmemelerini tembihledi. Ülke hükümetsizdi. 28 Ekim gecesi Gazi Paşa, parti içinde çok güvendiği kurmaylarını çağırıp birkaç maddelik anayasa değişikliği kaleme aldırdı. Değişikliğin özü şuydu: İdari rejimin yeni adı Cumhuriyet’ti, Devlet başkanı ile meclis başkanı ayrı kişiler olacaktı. Meclis hükümeti sistemi artık sona ermişti. Meclis C. Başkanını seçecek, Başbakan’ı TBMM üyeleri arasından C. Başkanı atayacak, Başbakan da kabinesini oluşturacaktı. Türkiye idari rejimini değiştirirken anayasa değişikliğine gerek duymamış, birkaç maddelik tadilâtla Cumhuriyet ilan edilmişti.

Başkanlık sisteminin lehinde sayılmam ama müfrid aleyhtarı da değilim; işi zamansız buluyorum sadece. Türkiye çok ağır krizlerin altından beğenmediği parlamenter sistemle çıkmayı başardı; 27 Nisan muhtıra krizi bile bu sistemin imkânlarıyla aşıldı. Başkanlığın mucizevi bir çözüm olmadığı mâlum. Böyle bir vasatta ahaliyi Başkanlık sistemine razı etmek için, meseleyi anlaşılır şekle sokacak irili ufaklı krizler lazım tabiatiyle; Barikat meselesi bunlardan biriydi. Günün birinde tarihler, “Türkiye’de Başkanlığa giden yol 29 Ekim’deki barikat şamatasından başladı” diye yazarsa hiç şaşmam. Oysa ki CHP’liler ne güzel, “Yardık geçtik, eylemimizi koyduk” diye havalanıyorlardı; eylemlerinin kırk yıllık parlamenter sistemin mezar taşı olacağını görseler sevinirler miydi acaba?

Bana kalsa yol yakınken, siyasi tansiyonu fokurdatmak yerine soğutmayı tercih eder, devlet başkanını halkın seçeceğini öngören anayasa maddesini değiştirirdim. En kısa çözüm bence budur ama dileyenler başkanlık modelleriyle oynayabilirler. Gazi Paşa krizi çıkarmış ama iki günde işi yeni şekle bağlamıştı; bakalım Başbakan icat ettiği Başkanlık krizini nihayetinde tatlıya bağlayabilecek mi?


Kaynak (Arşiv)