Bahtın açık olsun ey eski kalp ağrımız!

Gençlik günlerindeki birkaç ateşli yılı görmezden gelirsem parti merkezli düşünme lüksüne hemen hiç sahip olmadım diyebilirim; sonraki yıllarda siyasi parti mücadelesinin esasta "güç" kavramı etrafında yoğunlaştığını anladıktan sonra, bir nesli büyüleyen idealizm tılsımının nasıl da tüy döküverdiğini burkuntuyla fark etmiştim. Her seçim döneminde, oy kullanmak için ayrılmış kapalı bölmeye kadar peşimi bırakmayan kararsızlığı yenip kerhen de olsa bir parti ambleminin altını mühürlemek, giderek sevimsizleşen bir angarya halini aldı. Siyasi parti kavramına karşı bende gitgide kökleşen gönülsüzlüğü, zaman içinde yeni siyasi parti ütopyaları geliştirerek telafi etmeye çalıştım. Zihnimdeki parti ile birleşik oy pusulasında arz-ı endam eden amblemler arasında benzerlik bulamamak, beni epeyden beridir seçmen anketlerinin sonuncu sırasında yer alan "Kararsızlar" grubuna doğru sürükledi. Destekleyeceği partiden adı gibi emin bulunan kesin inançlılara yıllarca imrendim durdum; el'an o mevkiideyim.

Ne var ki "horoz ölür, gözü çöplükte kalır" meselince uzak menzillerden yoğunlaştırdığım dikkat vektörleri daima MHP'ye odaklandı kaldı. Zannımca benimle aynı gençlik yıllarını paylaşan bütün nesildaşlarımda aynı hassasiyetin izlerini sürmek mümkündür. Bu hassasiyetimiz biraz da asabi mizaçlı bir "enişte"ye gelin giden bir sevdiğimizin veya yakınımızın akıbetini merak etmeye benziyordu; iyi haberlerini alınca seviniyor, sıkıntılarını uzaklardan da olsa derd edip paylaşıyorduk. Onun eleminden ve neş'esinden hanemize düşen elle tutulur, gözle görülür bir hisse yoktu; o bizim gençlik aşkımızdı ve onunla ayrı dünyaların insanları olduğumuzu anladığımızda büyük bir hayal kırıklığına uğramıştık: Öyle bir şeydi!

MHP, hayli muhataralı ve uzun bir kongre döneminden sonra yeni genel başkanını seçti. Sayın Devlet Bahçeli'yi tebrik ediyor ve muvaffakiyetler diliyorum. Yükü gerçekten ağırdır. İşte bu noktada o eski gönül sızısı yeniden nüksediyor ve içimizde sıcak delikanlılık hatıralarıyla beslenerek yaşayan o eski kalp ağrısı tazeleniveriyor: Gençlik aşkımız acaba bu yeni izdivacında özlediği saadete kavuşabilecek midir? Bu fikir, beni ve nesildaşlarımı "artık bize nikah düşmez" kanaatinden zerrece kımıldamasak bile eminim ki yakından ilgilendiriyor. Ara-sıra bir araya geldiğimiz eski dostlarla "bir partimiz bile yok" diye sızlansak da üniversiteli yıllarda tutulduğumuz eski sevgilinin bu defa "kadirbilir" ellere düşmüş olmasını temenni edip duruyoruz.

MHP'nin bugün uğradığı sancı, aslında bütün siyasi partilerin tez zamanda geçmesi gereken sosyal ve tarihi bir turnike; siyasi partiler nice zamandan beridir gözümde "sahihlik" niteliğine, yani temsil iddiasında oldukları kitlenin beklentilerine bire bir cevap vermekten uzaklaştı. Türkiye değişirken siyasi partiler anlaşılmaz (veya bir başka nokta-i nazardan çok iyi anlaşılabilir) gerekçelerle hep eskisi gibi kalmakta direndiler. İşbu inat Türkiye'de siyasi istikrarsızlığı kronikleştiren, neredeyse "tabii durum" haline getiren bir tesir yaptı. Daha doğru kompozisyonlar çizen yeni partiler, seçmen kararsızlığı yüzünden kadüklüğe mahkum edildi. Şimdi siyasi iradenin bizzat değiştiremediği bu atalet manzarasını "zamanın hükmü" değiştirmeye başladı. MHP'nin uğradığı sancı zannımca bir doğuma işaret ediyor ve statüko partileri arasında doğum sancısının evvela MHP'yi kıvrandırmaya başlaması, "hükm-i kaza"nın bu camiaya tevdi ettiği bir şans gibi görünüyor.

MHP kaçınılmaz surette değişmek ve değişen Türkiye'nin değişen yapısına uygun siyasetler üretmek zorunda. Neyin, hangi istikamette, ne kadar ve nasıl değişmesi gerektiğine elbette yeni yöneticileri karar verecek. Türkiye'nin çağ atlaması gerektiği herkesin bıkıp usanmadan çiğnediği bir sakız oldu; ama ondan önce siyasi partilerin çağ atlaması gerektiği nedense hatıra getirilmiyor. Kim bilir belki de Türkiye'ye çağ atlatmak misyonu, kendi iradesiyle kendi siyaset anlayışına çağ atlatan ilk siyasi partiye nasib olur.

Gençlik yıllarında gönül düşürdüğümüz dildade, şimdi yeni bir izdivacın "cicim ayları"nı yaşıyor; dileriz ki bir zaman sonra benim gibi kötümser tabiatlı gözlemcilere "keşke hep dul kalsaydı" dedirtmeyecektir.

Gelin ata binmiş, ya nasib demiş; bahtın açık olsun ey eski kalp ağrımız!


Kaynak (Arşiv)