"Badem göz" meselesi...

Seçim kavramını demokrasinin diğer lâzımelerinden ayırıp tek başına takdis ederseniz Irak'ta bir seçim yapılmış olması fevkalade önemli bir hadise gibi görünür.

Irak'ın Amerikalı işgalcileri, "bu ilk hür seçim" diyorlar. Hür seçim! Ne diyordu Cemil Meriç liberalizmi anlatırken: "Bir tavuk kümesindeki tilkinin hürriyeti". Tavukların hürlüğü, tilkinin hürriyet haklarını meşrulaştırmaktan başka ne işe yarıyor?

Irak ahvalini anlatırken leblebi gibi tekrarlanan şu tâbirlere bakınız: Şiiler, Araplar, Türkmenler, Sünniler, Asurîler, Kürtler... Irak'la ilgili her haberde bu kavramların özel alaşımlardan birkaçı mutlaka kullanılıyor. Realiteye uyuyor gibi görünse de bu tabii bir hâl değildir; bir ülkenin ahalisini siyasi mânâda nitelerken etnik ve dinî kimlik unsurlarının bu derece mebzul kullanılmasından hayır çıkmaz. Irak'ın ilk hür seçimi bir tarafta dursun; Irak ahalisine "şimdiki hâle göre Saddam rejimini tercih eder misiniz?" suali sorulsaydı ne cevap verilirdi? Seçimler tek başına bir şey ifade etmez; her seçim bir sual ihtiva eder; o sualin "ne idüğü" önemli.

Irak etnik ve dinî bir çatışmaya doğru sevk ediliyor; ajansların kullandığı kelimelerde bile bu âşikâr mânâ sırıtıyor. Etnik meseleyi, Sanayi İhtilâli'ni üç asır evvel başlatmış Büyük Britanya kemâliyle çözebildi mi ki, demokrasi ve hür seçim avadanlıklarının Irak'ta barış ve adaleti tesis etmesi beklensin? ABD, Irak'ı, soğukkanlı bir hesâbîlikle, sinirlenmeden ve zâlimce "destabilize" ediyor. Olguların adını koyalım; hiç değilse olgulara isim verme iktidarımızı kaybetmeyelim; Irak, demokrasinin canına okuduğu bir ülke olmak paradoksunu bütün ızdıraplarıyla yaşıyor. Samuel Huntington kendi ülkesindeki Latin menşeli göçmen ve kaçak mültecilerden şikâyetçi. "İspanik meydan okuma" başlıklı makalesinin ilk cümlesi aynen şöyle: "İspanik göçmenlerin sonu gelmez akını, Birleşik Devletler'i iki halk, iki kültür ve iki dile bölünme yönünde tehdit etmektedir" ve devam ediyor, "Amerikan rüyasını inşa eden Anglo-Protestan değerleri reddeden Meksikalılar ve diğer Latinler, Birleşik Devletler kültürünün ana mecraına kaynaşamamışlardır."

ABD'yi Ortadoğu'da âdil davranmamak ve çifte standart kullanmakla ithamla vakit kaybetmeyelim; güneşin batıdan battığını isbata gayret gibi bir şey bu. Ama işgalcilerle işbirliği içindeki birtakım Iraklı siyasi önderlerin, işgalcilerle aynı siyasi dili kullanmaları bu ülkenin en vahim açmazı. Bin kerre bile olsa tekrarda fayda var, kelimeler çok önemlidir; kelâm, oluşun ilk safhası.

Gülünesi bir anekdot: Vaktiyle bizim TRT, Lübnan'daki çatışmaların "sağcı Hıristiyanlarla solcu Müslümanlar" arasında geçtiğini tekrarlar dururdu. Lisan şuurunun aslında hakikat şuuru olduğunu fark etmek lâzım.

Irak'ı en küçük bileşenlerine ayırmanın adını "temsilde hakkaniyet" diye tesmiye ederseniz, boynunuzu bu kabil kelimelerden örülmüş urgana teslim edersiniz. En küçük bileşenleri miktar itibariyle zapta geçirme işlemine "seçim" denilirse evvela seçim kavramına ihanet etmiş olursunuz. Böylesine seçim değil, daha çok plebisit (plebiscit) demek daha isabetlidir. Plebisitle seçim arasındaki nüansı şöyle izah edebiliriz: Meselâ ABD'de Anglo-Protestan değerleri savunan seçmen kitlesinin seçimi boykot etmesi yanında İspanik menşelilerin sandık başına akın etmesi ile ortaya çıkan manzarayı şöyle bir tasavvur ediniz!

"Adamlar güçlü, istediklerini yapıyorlar; bizim elimizden ne gelir" mantığı, mâkul görünse de yanlış. Yapılacak ilk ve en mühim şey, olgulara doğru isim vermek, en azından "müstevlî" ile aynı lugâtten konuşmamaktır.


Kaynak (Arşiv)