Babamın vasiyeti
Köşe yazısında büyük harflerle yazılmış parti isimleri zikretmekten öteden beri hoşlanmadım; hâlâ aynı kanaatteyim, ne var ki son günlerde bu türden kısaltmalara sıkça müracaat etmek zorunda kaldım.
Zaman gazetesindeki ilk köşem kültür sayfasındaydı, yıllarca kültüre, sanata, edebiyata dair konular dikkatimi çekti; doğrusu bu pek zevkli bir siyaset perhiziydi. Bugün bile ne zaman gazeteye yolum düşse evvelâ kültür servisine uğrar, diğer servisleri ziyaret etmek için ağırlıklarımı oraya emanet ederim. Kültür servisinde benim için hâlâ bir "ev ekmeği" kokusu vardır.
Son zamanlarda parti ismi geçen yazılar çoğaldıkça bazı okuyucular kısa yoldan iktidar partisine hulûl ettiğime, sempatiyle yaklaştığıma, hatta bir şeyler beklediğime hükmetmeye başladılar. Bu kanaatin doğru olmadığını izah ve isbat mükellefiyetini bile zül addederim çünkü senelerden beri siyasi partilerle ilgili bir şahsi duam vardır ve derim ki, "Ya Rabbi, beni şu siyaset erbâbından bir şey istemek mevkiinde bırakma; beni onlara karşı hacîl düşürme; istiğnâ makamından ayırma!"
Hamdolsun, aynı dua üzreyim; bu niyazımla siyaseti ve siyasi partileri aşağıladığım mânâsı çıkarılırsa üzülürüm. Bu, bir nevi şahsi bağımsızlık anlayışıdır, başkalarını ilzâm etmesini de doğru bulmam. Siyâsetin öyle bir mertebesi var ki, hakkıyla ifâ edildiğinde hem hayra hizmet, hem ibadet gibidir; bu yüzden yüksek karakterli, iyi donanımlı kişilerin siyasetle hemhâl olması zaruretten de öte bir icabtır. Keşke siyasi kültürümüz o irtifâlara bir an evvel yükselebilse!
Gençliğimde herkes gibi benim de gönül verdiğim bir parti vardı; partiden çok bir fikir hareketi! Seneler beni o partiden uzaklaştırdı, fikir hareketinde ise kendimce onarılacak noktalar gördüğüm için bildiklerimi ve düşündüklerimi ifadeye çalıştım. Kimisi anlayış gördü, kimisi makes bulmadı ve böylece fikri yakınlıklarımı fânusun dışından görüp irdelemenin, içerde durmaktan daha havadar bir yer olduğunu anladım.
Benim babamla ilgili doğrudan bir hâtıram yoktur; rahmetli, vaktiyle anneme "oğlum siyasetle uğraşmasın" diye tembih etmiş. Samimi bir Demokrat Partili olan babamın, 27 Mayıs Darbesi'nden bir ay önce dâr-ı dünyaya vedâ ettiğini hesab ederseniz, o meş'um zamanları görmeden âhirete hicretinde bir nebze teselli bulduğumu anlayabilirsiniz. Belki yaşasa, içinde büyük harflerle yazılmış parti kısaltmalarının geçtiği yazılar yazmamı bile istemezdi ama ona da bazı okuyuculara izah etmeye çalıştığım şeyi söylerdim: Siyaseti kenardan seyrediyor ve fikrimi söylüyorum; içinde değilim, olmak da istemem. Hepsine aynı derece uzak veya yakınım; doğru bildiğimi rahatça ifade etmek için -doğrudur, yanlıştır- kendime böyle bir yer seçtim.
"Darbe olmasın, ordu siyasetten uzak dursun, hukuk devleti zorlanmasın, halkın kanaatlerini etkilemek için karanlık oyunlara tevessül edilmesin, anayasa herkes için müşterek bir mutabakat metni olarak kalsın, Meclis'e herkes saygı göstersin, kötü hükümetler seçimle cezalandırılsın, siyasi çıkarlar için toplumsal yarışmalar teşvik edilmesin" gibi kanaatleri savunmak, sıradan yani, aklını başının içinde taşıyan toplumlarda tarafgirlik sayılmaz, tek kelimeyle "demokratlık"ın sıradan vecibelerindendir ve bu kanaatleri taşıyan kişi için ne üstünlük, ne de düşüklük alâmetidir.
Bizde ise AK Partililik zannediliyor bazıları tarafından; AK Partililik bile hafif kalır aslında: Cumhuriyet düşmanlığı, asker düşmanlığı, laiklik aleyhtarlığı, ABD, hatta ve hatta Barzani taraftarlığı ile aynı kefeye koyuluyor. Vâ esefâ!
"Türkiye normalleşsin" diyoruz, "AK Parti'ye yağ çekiyorsun" anlıyorlar!
Böylelerine, "nasıl anlıyorsanız öyle olsun" demiyorum; hâlâ babamın vasiyeti üzre olduğumu tekrarlamakla yetiniyorum.