Babam sağolsun!

Yorumun gereksiz kaldığı haller vardır; hadisenin kendisi, yoruma ihtiyaç bırakmayacak kadar berraktır çünkü. Bu yüzden bugün Danıştay'ın son kararını irdelemek yerine dünkü Hürriyet'te yayınlanan Nur Batur haberinden uzun alıntılar yapmakla yetineceğim.


Haberin başlığı şöyle; "Kürsüde aç pazarda tak kabul edilemez"

Ve şöyle devam ediyor:

"YÖK Başkanı Prof. Erdoğan Teziç'le konuştum. Teziç, hukuki açıdan haklı çıkmanın rahatlığı içindeydi. 'Bir kör dövüşü içinde bir kapı açmaya çalıştılar. Yargı yakaladı.' diye söze başladı ve 'Hukuki açıdan yol kesildi. Artık hukuku zorlamamaları lazım.' diye ekledi.

Peki 3 Şubat'ta başlayan başvurular ne olacak? Teziç, 'Hiçbir anlamı yok. Duracak.' dedi.

(...)

Anaokulu öğretmeninin sokakta türban takmasına karşı çıkan karara gelince. Belki bu, imam hatip kararından da önemli. Peki bu karar kamusal alan kavramını genişletmiyor mu? Sokakta türban takan bir kadına müdahale imkanı yaratmıyor mu?

'Hem evet hem de hayır.'

Teziç, önce temel bir kamusal alan tanımı yapıyor:

'Yolda yürüyorsunuz. Tesettürlü bir kadınsınız. Polis sizi tanımakta güçlük çekiyorum dediği zaman yüzünüzü açmak zorundasınız. Sizi tanımakta güçlük çekiyorum dediği anda orası kamusallaşır.'

Eviniz olsa bile mi? 'Evet' diyor Teziç ve ekliyor:

'Ama polis teşekkür ederim deyip gittikten sonra yine özel alan olur.'

Ya anaokulunda görev yapan öğretmen? Danıştay, neden sokakta taktığı türbana karışıyor?

'Laik demokratik cumhuriyette kamusal hizmet bir kişinin tarafsız kimliğini yansıtır. Dini ve siyasi sembol taşımasını engeller.'

Özel hayatında da mı? 'Evet' diyor Teziç ve daha da çarpıcı konuşuyor:

'Bir yargıç kürsüde başı açık olup, pazara türbanlı gidemez. Bu benim inanç alanım, özgür alanım diyemez. Anayasa Mahkemesi başkanımızı pazarda türbanlı görmek devleti sarsar. Bir öğretmen de okulda başı açık, pazara çıkınca türbanlı olamaz.'

Teziç'ten çarpıcı bir tahlil daha: 'Çocuk, kadınlığından utanarak türban takan öğretmenini görüp, acaba annem ayıp mı yapıyor, diye sormaya başlar.'

İnanca dayalı değerler mi daha kutsal? Yoksa laik demokratik cumhuriyetin oluşturduğu temel ilkeler ve hukuk düzeni mi? Teziç, 'Tabii ki, inanca dayalı değerler kutsaldır.' diyor. Ama hiç tereddüt etmeden de ekliyor:

'Onun kadar kutsal olan, kamu görevlileri için kamunun yarattığı hukuk düzenidir. Sokaktaki insan 'benim kamu görevlilerim ayrım yapmaz' diyebilmelidir. Cumhuriyeti içtenlikle taşımak gerekiyor.'

İşte türban ve imam hatip kavgasında geldiğimiz son nokta bu."


Evet, yorum yapmayacağım; sadece hayret etmek hakkımı kullanmakla yetiniyorum. Nur Batur'a, yaptığı güzel habercilikten ötürü teşekkürlerimi sunuyorum. YÖK Başkanı Sayın Teziç'e de bu derece açık konuştuğu ve anayasa hukuku konusundaki birikimlerini bu derece berrak ve anlaşılır bir üslupla kamuoyuyla paylaşma inceliği gösterdiği için şükran duyuyorum.

Diyeceksiniz ki, böyle yazarlığı babam da yapar; ben de aynı fikirdeyim zaten: Babam sağolsun!


Kaynak (Arşiv)