Atatürk'ü anlamak da, emek ve usul istiyor

25 Mart tarihli "İstiklal-i Tam..." başlıklı yazıya, doğrusu hiç ummadığım bir mahfilden ilgi gösterildi: Sayın Doğu Perinçek telefonla arayarak, Can Dündar'ın mehaz gösterdiği kitabın kendisi tarafından (Kaynak Yayınları) yayınlandığını söyledi; Sayın Perinçek'in verdiği bilgiye göre Mustafa Kemal Paşa'nın 15-19 Ocak 1923 tarihlerinde Eskişehir ve İzmit'te yaptığı konuşmaların sansüre edilmemiş orijinal zabıtlarının fotokopisi 1987 yılının Ağustos ayında, muhafaza edildiği resmi kurumdan "bir suretle" elde edilerek yayınlanmış; ancak yayınlanan dergi baskıya verilmeden el konulmuş, buna rağmen on bin kadarı polisten kaçırılarak dağıtılabilmişti. Bilahire açılan kamu davasında (26 Ekim 1988) mahkeme aklama kararı vermiş ve Perinçek'in ifadesine göre böylece "Atatürk DGM'de aklanmış" olduğu gibi Türk Tarih Kurumu da dava esnasında suskun kalmayı tercih etmişti.

Bu konuşmaların yeraldığı "Eskişehir-İzmit Konuşmaları-1923" isimli kitabı, bilgilenmem için göndereceğini vaat eden Sayın Perinçek sözünü yerine getirdi; kitap şu anda önümde duruyor; kitapta eski yazı ile tutulmuş zabıtların (hayli okunaklı halde) fotokopisi neşredilmiş, ayrıca düz transkripsiyon metni ile sadeleştirilmiş metin karşılıklı sayfalara yerleştirilmek suretiyle kitapta yer alıyor. Gösterdiği ilgi için Sayın Perinçek'e teşekkür ediyorum.

Muhteviyatının kritik kıymetine binaen daha esaslı bir mukayese, bu kitaptaki fotokopilerle TTK ve Anıtkabir arşivindeki orijinal nüsha mukayese edilerek yapılabilir. Bu konuda doğruyu, haşviyattan ayırabilecek tek merci mevkiindeki TTK, ileri sürüldüğü gibi bu yayın hususunda suskun kalmayı tercih etmişse, "Sükut ikrardandır." kavli mucibince elimdeki kitabın, ilmi kriterlere uygun olduğunu belirtmek gerekiyor.

Kitabın büyük kısmını, özelliklere "Kürtlere özerklik" verilmesinden bahis kısımlarını okudum; çıkardığım mana şudur ve yine usule dairdir:

1- Mesele, ilk münasip zamanda Atatürk'ün maddi ve manevi mirasiyle kendisini nisbetlendiren bütün hükmi ve özel şahısların iştirakiyle tertiplenecek bir ilmi toplantıda tartışılmaya muhtaçtır. Mustafa Kemal Paşa'nın her nevi beyanatı, anayasada açıkça yazıldığı üzere "Atatürkçü" fikriyat kapsamında değerlendirilecek midir? Eğer bu sualin cevabı "şüphesiz evet" ise bugün Atatürk'ün fikri mirasına sadakat ve hürmet gösterilmediği yolunda çok ciddi karineler zuhur edebilir.

2- Eğer Atatürk'ün her beyanatı, "adım adım yürütülmesi gereken bir siyasi mücadele esnasında söylenmiş her söz, Atatürkçülük fikriyatının tabii bütünlüğü içinde değerlendirilemez; aksi takdirde günün siyasi şartları icabınca mesela Halife'ye sadakat belirten sözlerin de aynı kapsama alınması gerekir." cinsinden bir gerekçe ile "ayıklanabilir" bulunuyorsa, bu konuda da bir usul tesis etmek lüzumu aşikardır. Atatürk'ün bazı sözleri "zaman icabı söylenmiş sözler" olarak kabul edilecekse kriter ne olacaktır? Yukarda sözü edilen ilmi toplantıda bu usul meseleleri netliğe kavuşturulmalıdır.

3- Atatürk, ülkemizde çokça atıfta bulunulan; ancak anlaşıldığına göre pek az okunan bir lider olmak talihsizliği ile baş başadır. İlk ve orta tahsil gençliğine okuması için tavsiye edilen "Nutuk", genç kuşakların Atatürk'ü tanımaları ve özellikle zihni mentalitesini anlamaları için bana göre teknik açıdan elverişli "ilk kitap" değildir. Bu kitabın arasında gönderilen broşürden öğrendiğime göre Kaynak Yayınları, Atatürk'ün bütün eserlerini külliyat halinde yayınlamaya başlamıştır ve bu kampanyanın; ancak iki yıl sonra biteceği ifade edilmektedir. Genç kuşakların Atatürk'ü anlamak ve devrini tanımak için bu külliyat ile bir an önce temas etmeleri gerektiğini düşünüyorum. Nutuk, bu sürecin sonlarına doğru tavsiye edilirse daha isabetli olacaktır. Sayın Perinçek'in siyasi fikriyatını tasvip etmesem bile Atatürk'ün Bütün Eserleri külliyatını yayınlamaya başladığı için koca bir teşekkürü hak ettiğini düşünüyorum.

Bu meselede söylenecek söz çok; konuyu şöyle bağlayabiliriz. Bugün Atatürkçü görünmenin büyük prim yaptığı aşikar; ne var ki Atatürkçü olmak veya öyle görünmek bir yana, Atatürk'ü anlamanın enikonu emek gerektirdiği, günlerce sürebilecek uzun ve dikkatli okumalara ihtiyaç gösterdiği ve nihai tahlilde zemin bilgisiyle birlikte kaçınılmaz miktarda "usul bilgisi" edinmeye bağlı olduğu artık anlaşılmalıdır. Ders kitaplarına serpiştirilmiş seçme okuma parçaları ile resmi diskurda gereğinden çok tekrarlandığı için yalama olmuş kalıplarla Atatürk'ü kime, nasıl ve hangi kalitede tanıtabilmek mümkündür ki?

Yoksa Atatürk'ü hala, çok atıfta bulunulan; ama layıkıyla tanınmayan bir tarihi şahsiyet olarak göstermekte ısrar edip gidecek miyiz?

Sahi, Mustafa Kemal Paşa'nın beyanatları niçin sansür edilmişti?


Kaynak (Arşiv)