'Aslî kurucu iktidar' kadar taş düşsün ayağınıza..
Hakim sanığa sormuş, "Oğlum, her şey ayan-âşikâre ortada; işte kapı gibi suç delilleri, işte buz gibi görgü şahitleri. Tutturdun ille de avukatımı isterim diye; ne avukat gelse ne diyecek?" Sanık gülümsemiş, "Vallahi ben de onu merak ediyorum hâkim bey!"
Kenan Paşa, kendini savunurken espri yapmıyor; buz gibi "hukukî" bir içtihadın kuytuluklarına ilticâ ediyor. Diyor ki, "Darbe suç değildir; TCK'da kurucu iktidar olma ve ihtilal yapma suçu yok. Kanun, teşebbüsü suç sayıyor!"
Tilkiye, "Kümesi bekler misin?" demişler de, "Gülmekten konuşamıyorum ki" diye cevap vermiş. Bakıyorum siz de gülüyorsunuz. Ee, güzel fikri görünce elbette gülersiniz.
Şimdi biraz ciddi olalım: Savunma hakkı kutsaldır ve elbette ki sanık, kendi lehindeki verileri kullanacak. Peki, nedir o veriler? Efendim, gözü hayli yükseklerde iken muradına erememiş hukukçularımızdan en meşhuru, bundan birkaç ay önce Türkiye Günlüğü dergisinde bu konuyu ele aldı ve dedi ki, "Evren ve arkadaşları, halk oyuyla kabul edilen 1982 Anayasası'nın geçici 15. maddesi hükmünce yargılanamazlar; zira geçici 15. madde, darbeyi yapan komitenin (yani "Konsey") her türlü karar ve tasarruflarından dolayı haklarında cezaî, malî veya hukukî sorumluluk iddiası ileri sürülemeyeceğini ve bu maksatla herhangi bir yargı merciine başvurulamayacağını âmirdir. Bu madde halkoyuyla kabul edildiği için 'Kapsayıcı bir af' hükmündedir. Af geriye doğru işlemez, yok sayılamaz. Dönerse böyle bir hukuka ve devlete güvenilmez!"
Nasıl fikir, güzel içtihad değil mi? Bitmedi ama, dahası var: Medyatik bir hocamızın tâbiriyle söyleyelim; bundan iki ay önce 23 Ocak tarihinde Aksiyon Dergisi'nde, "Bir nevi hukuk akrobasisi" başlığı altında yazdık biz bunları... Dedik ki, "Daha garip akrobatik hukuk mülahazaları da yok değil; bir anayasa hukuku profesörüne göre TBMM şu anda yeni anayasa yapacağım diye boşuna kürek çekmektedir zira bu Meclis anayasa değil ancak tadilata yetkilidir. Anayasaları ancak 'aslî kurucu iktidar' yapar; 27 Mayıs darbecileri bu türden bir iktidar tesis etmişti meselâ; kezâ 12 Eylül darbecileri de 'aslî' iktidardılar. Anayasa nizamının canına okuyup yeni anayasa yaptılar ve bu anayasa meşrû oldu; çünkü aslî kurucu iktidar hukuk dışı sınırsız yetkilerle kendini donattığı için, meşrûluğu -güzelliği diyecektim az kalsın- kendinden menkuldür.
Bu durumda, meşhur anayasa hukukçularımızın engin ve derin mütebahhirelerine nazaran darbelerin henüz yazılı olmayan kuralı şudur: "Vurunca öldür, sakın sağ bırakma!", yani, darbeye başlayınca işi tamamla birader, mutlaka başarılı ol; başarırsan suç işlemek bir yana, yeni hukuk nizamının kurucusu olursun ama işi yarıda bırakıp murdar edersen, işte o fenadır! Bu mütalâanın, Sarıkız, Ayışığı, Eldiven, Balyoz ve bilcümle Ergenekon cemaatine yaramayacağı âşikâr; netekim teşebbüs halinde yarım-yamalak yakalandılar, eti murdar ettiler. Bu durumda, "Nerde bu Ergenekon, gidip üye yazılayım" diye kaldırımdan üçüncü kata bıçak çekmek de teşebbüs kapsamına girer mi dersiniz?
Bunca süper fikir içinde aklımın ermediği, darbe teşebbüsünün niçin suçtan sayıldığıdır; aslı suç sayılmazken teşebbüsü cezalandırmak Roma Hukuku'nun neresinde yazıyor ey hukuk allâmeleri? Doğrusu bunca içtihadî akrobasi arasında teşebbüse ceza kesmek, müthiş bir jest, çok ince bir kompliman gibi duruyor ve sırıtıyor.
Size bir şey söyleyim mi; Kenan Paşa ve arkadaşları veya bilcümle darbeci esnafı, benim gözüme, "darbe yapanın hınk deyicisi" makulesinden "Hukuk insanı"larından (yanlışı kasden yaptım!) daha bir saf, daha bir dürüst duruyor. 12 Haziran 1960 tarihinde 1 sayılı kanunu çıkarın diye MBK'nın başının etini yiyenler, Menderes ve arkadaşlarını idam eden zihniyetten daha temiz değillerdi. Darbecilerle boşuna uğraşıyoruz bir yerde; böyle mütalâa veren olduktan sonra ooo...