Askerliğin "bedel"i olmaz!

Son bir ay içinde, posta kutuma düşen ve "zâhir" bilgilenmem için gönderilen nisbeten efendi kılıklı elektronik mektuplar içinde bedelli askerlikten yana destek ricasında bulunan mesajlar sayıca artmaya başladı.

Dedim ya efendi kılıklı mektuplar bunlar; de, da ve soru eklerini ayrı yazmasını bilen, muaşeret kurallarına itina gösteren, muhakemesi düzgün ve belli ki eğitim seviyesi hayli yüksek gençlerin kaleme aldığı metinler; kısaca bedelli askerliğin yeniden çıkarılması, askerlik süresinin kısaltılması gibi talepler ileri sürüyorlar. Mektubun birinde modaya uygun bir kavram bile üretildiğini tebessümle okudum: "Askerlik barışı". Delikanlı diyor ki, "günümüzde hayat, birbuçuk sene ara vermeyi kaldırmıyor... gençlerin hayatını onarılamaz bir kesintiye uğratmamak için, işlerini, eğitimlerini, ailelerini, geleceklerini, psikolojilerini" sekteye uğratmamak için bu barış çıkarılmalıymış. Bir ayda temel askerlik eğitimi pekâlâ verilebildiği halde gençleri aylarca askerde tutmanın gereği yokmuş; uzmanlığa dayalı, etkili ve caydırıcı bir ordu ancak böyle oluşturulabilirmiş. Üstelik askerlik bedelli hale gelirse ülke ekonomisine ve askeri harcamalara ilave kaynak bulunabilecekmiş ama belirlenecek ücret, herkesin ödeyebileceği kadar mâkul olmalıymış!..

Alıntıda hep "miş"mış" sigasını tercih etmek, alıntıyı yapanın meseleye pek inanmadığını gösteren basit bir mesaj biçimidir; istihza etmiyorum ama bu gerekçelere katılmadığımı belirtmek için bu sigayı bilerek seçtim.

İlk bedelli askerlik uygulaması yapıldığında, "vatani hizmet" yükümlülüğünün eşitlik prensibini bozduğu için karşı çıktığımı hatırlıyorum; kezâ devlete ödenen bedelin niçin illâ Alman Markı esas tutularak tayin edildiğine de itiraz etmiştim. Bir kereliğine ve istisnâ kabilinden başvurulduğu ileri sürülen bir uygulama için yabancı para birimi seçmek hem mantıksız, hem de ülkenin milli para birimine saygısızlık anlamı taşıyordu ama ondan daha can acıtıcı olanı, askerlik hizmetinin genel ve eşit şartlarda ifâsına getirilen haksız istisnâ idi. 1974'te ilk uygulaması görülen "kısaltılmış askerlik hizmeti", sonraki zamanlarda piyango gibi bazı tertiplere isabet ettirilirken de aynı itinasızlığı görmüştük. Bu satırların yazarı, uzun dönem askerlik hizmetinin ikinci ayında, yeni tertipler için çıkarılan kısa dönem uygulaması esnasında başını koğuşun duvarlarına vurarak "bu piyango bize niçin isabet etmedi, bizim suçumuz neydi?" diye isyan eden devre arkadaşlarını hâlâ hatırlamaktadır meselâ.

Konu son derece önemlidir zira doğrudan vatandaşlık kavramını ilgilendiriyor; her tertibe "kısa dönem veya bedelli çıkabilir" ümidini telkin etmek son derece yanlış ve bu konuda cihet"i askerî'nin son derece ketum ve mazbut bir tutum takınmak arzusunda olduğunu hepimiz biliyoruz. Toplumdan gelen baskılar karşısında seçilmiş siyasetçilerin zaman zaman bu tip beklentileri yaygınlaştırmaları iyi olmuyor. Gençler, haklı olarak kendi kuşakları için de bir istisna uygulaması bekliyorlar. Kaidenin istisnâ kabilinden ihlâli, diğer ihlâlleri de meşrulaştırıyor; manzara budur.

Ben bu hususta muhafazakârım; çağı erişen her genç askerlik hizmetini yapmalıdır ve askerlik nosyonu, bir aylık temel eğitimle kavranabilecek kadar basit değildir. Askerlik, insanın hâlet değiştirmesi, kendi tabiatından çıkıp muharip tabiatına bürünmesidir. Muharebe sanatı ve psikolojisi bir ayda öğrenilmez, öğretilemez. Buna mukabil delikanlının haklı olduğu husus, onsekiz aylık uygulamanın hakikaten uzun olduğudur. Benim nâçizâne fikrim; onsekiz aylık sürenin mâkul hadde kadar kısaltılması ve o noktadan sonra kesinlikle "bedelli, kısa dönem" gibi uygulamalardan kaçınılmasıdır. Hatta günün birinde Türk ordusu, hep söylenegeldiği üzre tam profesyonel hale getirilmiş olsa bile, her delikanlının dört aydan az olmamak üzere askerlik yapmasına taraftarım. Milletleşmenin en önemli rükünlerinden birisi "hâlâ" askerlik hizmetidir ve ortalama Türk erkeğinin, mutlaka yaşaması gereken en mühim milli tecrübelerden biridir. Milletin ordusuna hizmet her mükellef için hakikaten şereftir. Askerlik hizmeti, hiçbir kayıt ve şart altında "para" karşılığında kısaltılmamalıdır. O dönemler esnasında vatani hizmetini normal süresi içinde yapan yüzbinlerce delikanlının nasıl bir hâlete büründüğünü, en iyi bilenlerin başında ordunun muvazzaf kadrosu gelir; o yüzdendir ki bu gibi meselelerin tartışılmasına bile "gayet haklı olarak" tahammül edemiyorlar.

Bu meselenin, Türkiye'nin savunma problemini zaafa uğratmayacak derecede kalıcı ve mâkul bir çözüme kavuşturulması için zaman uygundur.


Kaynak (Arşiv)