Askerî vesayet rejimine son!
Herhangi bir ordu mensubunun, haksız bir muameleye, velev ki bir iftiraya, bir komploya maruz kalmaması için gerek muhterem matbuatımızın ve gerekse başta muhalif çevreler olmak üzere ordu yönetiminin göstermiş olduğu titizliği takdir ve saygıyla karşılıyorum. Türkiye, on günden beridir Dz. Kr. Alb. Dursun Çiçek’e ait olduğu ileri sürülen ‘eylem planı’nın ve altındaki imzanın gerçekliği hakkında tartışıyor. Gazetelerin birinci sayfaları noterlerde görmeye alıştığımız imza sirkülerlerine döndü. Bir kısım gazeteciler, eylem planını ‘metin tutarlığı ve üslubu’ bakımından irdelerken, haber editörleri ise bu yaştan sonra bir de adli kriminoloji veya grafoloji uzmanlığına bulaşmak zorunda kaldılar.
Herkes gerçeği arıyor; bu imza Alb. Çiçek’e ait mi değil mi; Genelkurmay Harekât Dairesi’nde böyle bir belge hazırlandı mı hazırlanmadı mı?
Sırf, askerî vesayet rejiminin ‘aşil topuğu’nu işaretlemek bakımından herkesi şöyle bir zihin alıştırması yapmaya davet ediyor, moda tâbirle ‘atıyorum’: farzedelim ki, Alb. Çiçek’e ait olduğu şüpheli bir evrakta, bizzat Alb. Çiçek’in irticai faaliyetlere karıştığı, her yıl tekrarı mûtad Cumhuriyet Baloları’na katılmamakta direttiği, eşinin tesettüre riayet ettiği, çocuklarının ise meselâ, ‘bazı ve bir kısım okullar’da okuduğuna dair bilgiler bulunmaktadır.
ASKERÎ VESAYET REJİMİNİN PARLAMENTOSU: YÜKSEK ASKERÎ ŞÛRA
Sorum şöyle: Bu durumda, evrakın gerçekliğini araştırmak için bu derece ince elenip sık dokunulur muydu yoksa, ‘bir kısım ve bazı istihbari raporlar’ın varlığı yeterli sayılarak ilgili personel Yüksek Askerî Şûra kararı ile kapı önüne bırakılır mıydı?
Gelelim Yüksek Askerî Şûra’ya; bu kurum 1972 yılında teşekkül etti, varlığı 1982 Anayasası’nda ismen zikrolunarak tescillendi ve hatta 12 Eylül’ün darbeci generalleri “YAŞ Kararları, yargı denetiminin dışındadır” cümlesini 125. maddeye ilave ettirdiler. Bu kurum, her yıl iki kere toplanarak ordu içindeki terfi ve azillere karar veriyor. YAŞ, ilginç bir kurul. Başbakan’ın başkanlık ettiği Şûra’ya, Genelkurmay Başkanı, Millî Savunma Bakanı, Kuvvet Komutanları, Jandarma Genel Komutanı ile TSK’ya mensup bütün orgeneral ve oramiraller katılıyor ve dikkat, kararlar salt çoğunlukla alınıyor. Eğer oylamada eşitlik çıkarsa başbakanın oy verdiği görüş tercih ediliyor. Kararları hem gizli, hem de yargı denetiminin dışında!
Şûra toplantılarında üç sivil üyenin oy hakkı var; buna mukabil asker kişilerin sayısı -tam bilmiyorum fakat- 30’un üstünde olsa gerektir. Âdil bir güç dengesi! Sivil üyelerin kararlara itiraz şerhi koyma hakkı var, ama çoğunluk kararına uymak zorundalar.
Sizin anlayacağınız efendim, eğer Alb. Çiçek’e ait olduğu tartışılan evrak, Şûra’nın önüne gelseydi, kriminoloji uzmanlarına, verilmeyen savcılık ifadelerine veya herhangi bir tereddüde gerek kalmadan sür’atle bir karar verilecekti ve bu karar kesinlikle gizli ve yargı denetimine kapalı bir karar olacaktı.
YAŞ, 1972’den bu yana bin beşyüzden hayli fazla personelini hakkını arayamaz hâle getirerek ordudan uzaklaştırdı. İçlerinde tard edilmeyi hak edenler mutlaka vardır ama bu büyük rakamın içinde ne türlü hukuk faciaları da barındığını asla bilemeyeceğiz.
Yüksek Askerî Şûra, “demokratik hukuk devleti”yle çelişen bir kurum. Kanunla vücut bulması, kararlarının anayasa tarafından takdis edilmesi onu “hukuki” yapmıyor, sadece ne kadar “keyfî”olduğunun altını çiziyor.
Bugün Alb. Çiçek’in hakkını tartmak için nedense pek ağırdan işletilen hukuk kurumu, vaktiyle ordudan atılan -suçlu veya suçsuz, fark etmez!- her askerî personel için de aynı titizlikte işletilmeliydi. Görünüşte ordu yöneticilerine disiplini sağlamakta ve işlemleri hızlandırmakta sürat ve kesinlik kazandırmak için teşkil edilen bu müessesenin, adalet duygusunu derinden yaraladığı açıktır.
ŞÛRA’NIN GÖREVLERİ
Yüksek Askerî Şûra’nın, fiilen denetlenemez bir kurum şeklinde biçimlendirilmesi, ordu yöneticilerine keyfî tasarruf imkânı veriyor. Şûra’nın görevleri kanunda şöyle sıralanmış:
a) Genelkurmay Başkanlığınca hazırlanan askerî stratejik anafikrin (Konseptin) tespiti ve gerektiğinde yeniden gözden geçirilmesi hususlarında görüş bildirmek;
b) Silahlı Kuvvetlerin anaprogram ve hedefleri ile ilgili konularda görüş bildirmek;
c) Silahlı Kuvvetlerle ilgili olup önemli görülen kanun, tüzük ve yönetmelik taslaklarını inceleyip görüş bildirmek;
d) Başbakan, Genelkurmay Başkanı veya Millî Savunma Bakanının lüzum gördükleri hâllerde Silahlı Kuvvetlerle ilgili diğer konular hakkında görüş bildirmek.
Rahatlıkla görülüyor ki, bu derece geniş ve sınırları belirlenmeyen alanda anafikir belirlemek, icabında yeniden gözden geçirmek, TSK ile ilgili kanun, tüzük ve yönetmeliklere biçim vermek, Şûra üyelerine âdeta suçu tarif imtiyazı da tanımış olmaktadır; işte bu yüzden Şûra, kabahatli davranışı belirleyip sonra eylemi buna uygun mensuplarını tek yanlı ve dönüşsüz bir kararla mağdur edebilme hakkına sahip bulunmaktadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi çoğunluğunun yaptığı anayasa değişikliğini bile muhteva bakımından beğenmediği için iptal edebilen bir Anayasa Mahkemesi’nin varlığına mukabil, Yüksek Askerî Şûra kararlarının, değil herhangi bir mahkeme denetimine tâbi kalmak, istenirse hiç açıklanmayabileceği bir “kanuni” düzenleme ile karşı karşıya bulunuyoruz. Yürütmenin ve yasamanın her kararı yargı denetimine açık fakat Askerî Şûra kararları bunun dışında.
Niçin? Mantığı nedir?
TÜRKİYE’YE YAKIŞMIYOR
Türkiye’de silahlı kuvvetlerin kendine mahsus özel askerî mahkemeleri, özel yargıtayı ve danıştayı var (Askerî yüksek idare mahkemesi). Askerî yargının, genel adli mekanizma dışında özerk, hatta bağımsız bir yargı sistemi gibi mevzilendirilmesi, temelde asker kişilerin sivil kişilere duyduğu güvensizliği aksettiren bir vehmin ürünüdür. Cumhuriyet anayasalarında askerlerin ne derece “yapıcı” bir rol oynadığını hatırlatmanın ve tekrar etmenin mânâsı yok. Nihai planda Askerlerin biçimlendirdiği bir anayasal düzen ve devlet yapısı söz konusu. Askerî vesayet, rejim içinde askerlerin söz haklarını, iktidarlarını ve karar vericilik mevkilerini muhafaza etmek için sisteme yerleştirdiği “kanuni kama”lardan oluşuyor. Silahlı kuvvetler İç Hizmet Yönetmeliği’nin o meşhur 35. maddesi de bu kamalardan biridir ve orduya, ülkenin tamamı ve neredeyse her şey hakkında durumdan vazife çıkarmak hakkını tanımaktadır.
Özetleyelim: Askerî yargı kaldırılarak genel hukuk kapsamına alınmalı, Yüksek Askerî Şûra lağvedilmeli ve hukuk denetimine kapalı eylem bırakılmamalı, İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesi de kaldırılmalıdır.
Türkiye’ye artık yakışmıyor.