'Arkadaki enişteyi gerin!'
Türkiye'de yaşamak ve Türkiye'nin gündemini takip etmek çoğunlukla insanı kahır girdaplarına sürüklerken bazen de inanılmayacak ölçüde neşeyle dolu bir yaşama enerjisi ile güçlendirebiliyor. Böyle şeyler ancak Türkiye'de olur; dünyanın başka hiç bir ülkesinde başbakanın hanımının memleketlileri ta Şebinkarahisar'dan otobüslerle yollara dökülüp Ankara'ya taşınarak bacılarına ve dolayısıyla eniştelerine moral vermeyi akıl edemezler ve bilahare Şebinkarahisar'ın "il olma" sözünü ceplerine koyup geriye dönemezler. Tabii, meselenin bir de bahşiş (veya ödül) tarafı da var; aynı hâdise Osmanlılar zamanında vuku bulsaydı ve sadrazam hanımının hemşehrileri payitahta doğru bir "yürüyüş eyleyip" de akabinde kazalarını vilayet yapacak siyasi desteği temin etmiş olsalardı biz bu mekanizmayı inkılap tarihlerine geçirip, "işte keyfî idare ve monarşi böyle bir şeydir" demeye getirmez miydik?
Hayır, Şebinkarahisarlıların keyfini kaçırmaya niyetim yok; tam aksine gösterdikleri siyasi zekâ ve vefâdarlıktan ötürü kendilerini hayranlıkla tebrik ediyorum. Vaktiyle iki kavak gölgesinden başka vâriyeti olmayan nice kazayı il, nice beldeyi ilçe ilan eden bir yönetim anlayışının hüküm sürdüğü memlekette Şebinkarahisar'ın vilayet olmaması için, bütçe tedbirlerinden başka hiçbir tutarlı gerekçe gösterilemez. Tabii bu işe Suşehrili hemşehrilerim ne der, onu bilemem zira Şebinkarahisar'ın vilayet olması, Suşehrililerin ezeli iddiasını bir miktar boşa çıkaracağı gibi bu curnatada bizim Suşehri'nin "taze vilayetimiz"e bağlanması ihtimâli de kuvvetlidir.
Meseleyi dağıtmayalım: Pankartları okuyarak geçen yılın şubat krizinde niçin sosyal patlama meydana gelmediğini tahlil edebiliriz: Evvela "Enişte geçmiş olsun!" ve "Ülkeyi ayaklar değil kafalar yönetir" vecizesinin ardından "Ablamız yalnız değilsin" dövizi. Rahşan Ecevit belki de hayatının en zor günlerini ve zannedilenin aksine kalabalıklar ortasında tercih edilmiş bir yalnızlığı yaşarken şu pankartın nasıl da "damardan" bir vurgu yaptığına dikkat edebiliyor muyuz? Sırada sloganlar var: "Enişte, buradayız işte!", "Sevgimiz şifamız olsun", "Bu kalp sizi unutur mu" ve siyasi zekânın en büyük esprisi, "En büyük Türkiye, en büyük damat", "Hayırlı evlat, hayırlı damat". Bu sözleri duyan Başbakan'ın duygularını daha fazla zaptedemeyerek evin penceresine yekindiğini ancak doktorların minicik bir şükran konuşmasına izin vermediğini tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yok.
Bitmedi: Şebinkarahisarlılar, eniştelerine verdikleri desteğin dert başı bayındır olması için lâzım gelen diğer faktörleri de unutmamışlar ve yörenin meşhur ürünlerinden pestil, ceviziçi, dut pekmezi ve dut kurusu takviyesinde bulunmayı ihmâl etmemişler. Bu kadar enişte muhabbetinin elbette "bacı"ya akseden bir görünür nişânesi olmalı değil midir? İşte Rahşan Hanım'a bir "çeyiz sandığı" armağan etmek fikrinin inceliği burada ortaya çıkıyor. Hangi hanıma bir çeyiz sandığı armağan etseniz, o bundan çok tatlı bir gençlik komplimanı çıkarmayı akledemez ki? Şebinkarahisar günün birinde vilayet olursa, vilayet ambleminin bir kenarına bir çeyiz sandığı çizdirmek artık şart olmuştur; nitekim gazetelerden öğrendiğimize göre 16 koca yıldan sonra Rahşan Hanım'ı bir genç kız gibi sekerek seçim otobüsünün üstünde tam 3500 hemşehrisine seslenmeye sevk eden âmillerden biri de işbu çeyiz sandığı olsa gerektir.
Bu tatlı ziyaretin başka küçük ayrıntıları da var; DSP'li milletvekillerinin bile Viyana'yı muhasara eden yeniçerilerin azmiyle savlet ettikleri konut kapısından nasıl yüzgeri edildiğini hatırlayacak olursak tam 3500 kayınçonun nasıl olup da Ecevitlerin evi önünde orta çaplı bir miting düzenleyebildiğini anlamak kolay değil. Meğer tam 600 güvenlik görevlisi ve bomba uzmanı, bu haberli çıkarmanın vukuatsız
neticelenmesi için etrafta tedbir almışlar. Günün esprisini ise otobüsün üstünden mitingi havaya sokmakla görevli partili yapmış ve o esnada henüz açılmamış olan "Enişte biz buradayız işte" pankartını kastederek şöyle seslenmiş:
"Arkadaki enişteyi gerin!"
Bu Şebinkarahisarlılardan korkulur; zamanlaması, hediye seçimi, slogan ve pankart edebiyatındaki ustalıkları ile böyle mükemmel bir jesti tasarlamak bence büyük bir tebriki hak ediyor. Bitmedi, "altın gol vuruşu" en sonda. Ziyaret başarıyla tamamlandıktan sonra göstericiler nereye gitmiş olabilir sizce?
"Tabii ki memleketlerine" şıkkı yanlış cevap; doğrusu, "doğruca Anıtkabir'e" olacaktı. Şebinkarahisarlılar Vakfı başkanı, Anıtkabir özel defterine, "Türkiye Cumhuriyeti ve demokrasi emin ellerde" yazarak günün mânâ ve önemini bir kere daha vurgulamayı ihmâl etmemiş.
Bence "enişteyi gerin" talimatıyla başbakanımızı daha fazla yormanın gereği yok; iş bana kaldıysa Şebinkarahisar'ı il yaptım gitti; çünkü hak ettiler, çünkü hayatın gülümseyen çehresine dikkat çektiler ve gündelik siyasete dozu çok iyi ayarlanmış mizahi bir çeşni katabildiler.