Anadolu kadınının kara yazısı
Hadiseyi gazetede okuyunca "Bana ekmek çıktı" diye ellerimi çırparak kupürü kesip sakladım. Haber kısaca şöyleydi: 2006 Yılında "Uluslararası Ercişli Emrah ile Selvi Kültür ve Sanat etkinlikleri" çerçevesinde Erciş Belediyesi, Heykeltıraş Malik Bulut'a bir heykel siparişi veriyor.
"Anadolu Kadını" adındaki bu heykel, sonradan nasıl oluyorsa oluyor kimse sahip çıkmadığından olsa gerek, bir vatandaş tarafından bir yerlerde bulunarak yerinden alınıp evin bahçesine götürülüyor.
Bir dakika! Ben hiçbir şey anlamadım diyorsunuz değil mi? Ben de öyle...
Bir kere şu "Uluslararası Ercişli Emrah ile Selvi Kültür ve Sanat Etkinlikleri" ibâresine takıldım kaldım. İnsan şunun başına bir de "Birinci geleneksel" kelimesi eklemez mi a caanım efendim? Hem sonra uluslararası demek kâfi midir, gezegenlerarası denilse daha çarpıcı olmaz mıydı meselâ? Emrah'la Selvi'yi herkes tanıyor nasıl olsa...
E, peki, Erciş Belediyesi böyle uygun görmüş deyip geçelim fakat bu heykel meselesi önemli. Madem heykel yaptırdınız, niçin sahip çıkmıyorsunuz arkadaşlar?
Heykel deyince öyle cebe sığar cinsten ufarak bir biblo filan zannetmiyorsunuz değil mi? Hayır, fotoğrafını gördüm; sarıya çalar taştan yapılmış bu heykel bir adam boyuna yakın, eni ise nerden baksanız bir metre filan. Nerden baksanız en az bir ton, ben bilemedim 500 kilo çeker (Bkz. yandaki fotoğraf).
Böyle ağır, kalantor bir heykeli hangi vatandaş sahipsiz zannıyla alıp evine götürür aklım almadı. Damperli kamyon getirmiş olsa bile bir de vinç lazım.
Vatandaştaki sanat aşkı nelere kaadir değil ki; gel de duygulanma birader?
*
Devam ediyoruz; derken, münafık, ihbarcının biri yemiyor-içmiyor vaziyeti ilgili kuruluşlara ihbar ediyor. İlgili kuruluş burada Van Müzesi oluyor galiba; nitekim gelip heykeli yerinde inceliyorlar ve uzman arkeolog arkadaşımız bir rapor tanzim ediyor ve diyor ki, "3 bin 200 yıllık. Erken Demir Çağı'na ait."
Hoppalaa! Haydi üç binini anladık da üstadım, şu ikiyüz küsürü nasıl kestirebiliyorsunuz hep hayret etmişimdir. Karbon testi mi yaptınız, süt dişlerine mi baktınız; yoksa ağaç gibi enine kesip de büyüme halkalarını mı saydınız?
Lâmı-cimi yok; kapı gibi bilimsel rapor!
Van Müzesi kamyon getiriyor; 3200 yıllık heykeli yükleyip Van'daki müze bahçesine götürüyorlar. Bu esnada Erciş Belediyesi yetkilileri herhalde, "Yahu biz bu heykeli dört sene önce yaptırdık; 3200 sene ne çabuk geçmiş?" diye olsa gerek müzecilere durumu anlatıyorlar. Müzecilerde şafak atıyor mu bilmiyoruz fakat neticede o kocaman caanım 3200 yıllık heykeli yeniden kamyona yükleyip Erciş'e, Van Gölü kıyısındaki Park ve Bahçeler Müdürlüğü'ne getiriyorlar ve hazırlanan özel yere dikiyorlar.
Mesele bitiyor mu? Hayır, mesele burada başlıyor.
*
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Anabilim Dalı öğretim üyesi Dr. Sezer Cihaner Keser, heykelin ne zaman ve kim tarafından yapıldığını bildiğini belirterek şunları söylüyor: ??"Bu eser 2006 yılında Erciş'te heykel sanatçısı Malik Bulut tarafından yapıldı. Ben de gidip bu eseri fotoğraflayıp Van Külliyatı kitabına koymayı düşünüyordum. Ancak yaptığım tüm araştırmalara rağmen Erciş ilçesinde bu heykeli bulamadım. Müzede heykel fotoğrafı çekmeye geldiğimde tesadüfen müzenin bahçesinde görünce şoke oldum. Müze Müdürü ve bir arkeolog bir evin bahçesinde gördükleri bu heykele, üzerinde isim ve tarih olmasına rağmen orijinal tarihî eser diye el koymuşlar. Hatta bununla ilgili bir de rapor hazırlayıp burada sergiliyorlar. Böyle bir hata yapan arkeolog ve bu esere sahip çıkmayan Erciş Belediyesi sorgulanmalıdır."??
Görüyorsunuz değil mi, konu nasıl dallanıp budaklanmakta?
Bunun üzerine gazetecilerin sorusuna muhatap kaldığını tahmin ettiğimiz Müze Müdürü, "Efendim biz zaten heykelin 3 bin 200 yıllık olmadığını biliyorduk ancak ilk bulduğumuzda bir bölümü toprak altında, kalan kısmı da karla kaplıydı" diyerek heykeli netekim bir arkeoloğa incelettirdiklerini ve bu arkeoloğun incelemeleri sonrası 3 bin 200 yıllık olarak tarihlendirilip sergilendiğini söylüyor.
*
Biliyorsunuz, Türklerin heykelle imtihanı mevzuu, benim en hoşlandığım tartışma konularından biridir ve nihai kanaatim, biz Türklerin heykel olmadan da pekâlâ yaşayıp gidebileceğimiz merkezindedir; elbette Atatürk büst ve heykelleri müstesna! Zira onlar, sanat değeri ve kalitesi ne kadar tartışılırsa tartışılsın, herhangi bir kamu alanına konuldukları andan itibaren "Atatürk'ü Koruma Kanunu" diye bilinen 31 Temmuz 1951 tarih ve 5816 sayılı kanun hükmüne nazaran dokunulamaz niteliği kazanmışlardır; nitekim yazarınızın, "Yahu Atatürk heykel ve büstlerinin çoğu sanat açısından kötü; bari şunların güzellerini yaptırsak" yollu yakınmaları da hep neticesiz kalmıştır.
Biz Türkler iyi ve sanat değeri taşıyan heykelle, kötüsünü birbirinden tefrik etmeyiz; son hadise ile heykellerin tarihlenmesi, antik değer taşıyıp taşımadığı hakkında da esaslı bir kanaat sahibi olmadığımız tescillenmiş bulunuyor; üstelik kapı gibi bir bilimsel raporla!
Hayır, haksızsam, haksızsın desin birisi lütfen.
*
Gelelim "Anadolu Kadını"na. Son nefesine kadar "Kadının adı yok" diye yazıp duran Duygu Asena meğer haklıymış; Anadolu kadınının hakikaten adı-sanı yokmuş. Şu heykelin başına gelenlere bakar mısınız? Belediye tarafından sipariş edildikten sonra her nasılsa ortalarda kalıyor, ardından hayırsever vatandaşın birinin hamiyetiyle bir bahçeye götürülüyor. Ardından ihbar, rapor, skandal, yazışmalar, çizişmeler...
Ne var ki, Erciş Belediyesi için altın niteliğinde bir fırsat doğmuş oluyor böylelikle; söz konusu heykel, bu tarihten itibaren Erciş'imizin "tarihi" olmasa da turistik değerlerinden biri haline gelmiş bulunuyor. Bundan böyle Erciş'e yolu düşen her dahili ve harici turistin mutlaka görmek isteyeceği, yanında fotoğraf çektirecekleri bir turistik değer, her beldenin can attığı bir câzibe unsurudur.
Binaenaleyh Erciş Belediyemiz heykele güzel bir kaide yaptırarak göl kıyısında (Vanlılar "deniz" derler) sergilemeye başlamış bulunuyor; başından geçen bunca kazâdan sonra heykelin, belediye zabıtasından bir görevliye zimmetlenerek yakın koruma altında tutulması lüzumuna hiç değinmiyorum; mutlaka gereği yerine getirilmiştir.
*
Son bir not: Merak ettim; Heykelin daha iyi bir fotoğrafını görebilmek için heykeltıraş Malik Bulut'un şahsi web sitesini ziyaret ettim. Evet orada "Anadolu Kadını" diye bir heykel var ama Erciş'teki heykelle aynı değil ama çok benzediğini de söylemeliyim; internet sitesindeki baş kısmından ibaret fotoğrafa mukabil, Erciş'teki daha büyük. Belki de bu heykelin daha sonradan yontulmuş ve taş cinsine göre yorumlanmış bir reprodüksiyonudur.
*
Gelelim, dört yıllık heykele "3 bin ikiyüz senelik abi; değilse, keserim bu sakalı ben" diye rapor dayanan uzman arkeoloğumuza.
Gençlikte olur böyle şeyler; hoş görelim. Bu memleket 367 meselesinde bilcümle hukuk âlemini ters köşeye yatıran yüksek mahkeme üyeleri de gördü netekim...