Ampul

Milli Piyango'nun bir sloganı vardı: "Kazanmayı ümit etmek için önce bir bilet almalısınız." Piyango felsefesine inananlardan değilim ancak piyangoda bile kazanma hayali kurabilmek için bir bilet sahibi olmanın gerekliliği fikrine saygı duyuyorum.

Bir bilet sahibi bile olmadan kazanmayı umanlar saygıyı hak etmiyorlar. Kaldı ki piyango, tesadüfi ihtimallerin kurgusudur; gündelik hayat, emek değeri üzerine işliyor. Ümitvar olmak, gayret ve emek göstermek şartıyla meşruluk kazanır.

Aşırı dozda devletçi, merkezî ve otokrat bir siyaset geleneği içinde bugünlere kadar gelmiş bir toplumuz; böyle bir kamu yönetimi geleneğinin en fena tarafı, sade insanlara piyango bileti bile almadan kazanma ümidi telkin etmesidir. Sokaktaki adam, bugün geleceğe yönelik emek yatırımlarıyla değil, sadece beklentileri ve buldukları arasındaki tatmin veya hayal kırıklığı ile tavırlarını düzenleyen bir insandır ve otoriter-totaliter yönetim felsefesinin en kötü tecellisi budur.

Anketlere göre gönüllerin şampiyonu, muhtemel bir seçimin tek galibi tarzında takdim edilen yeni parti âlâ-yı vâlâ ile kuruldu ve hemen ardından hayal kırıklığı terennüm eden yorumlar birbirini izlemeye başladı. Bu oluşumdan çok şey beklediği için sukutuhayâle uğrayanlar, hayal kırıklığının dahi olsun bedelini ödemedikleri için bana göre haksız mevkiindedirler. Üç beş iyi adamın bir araya gelmesi ve iyi bir program etrafında birleşmesiyle hâsıl olacak ivmeye kurtuluş ümidi bağlamak, olsa olsa siyasi kültür noksanına işaret eder. Bu, tipik bir "kurtarıcıya yatırım yapmak" davranışıdır; kurtarılmayı beklemek bir zaaftır. Yakın tarihinde defalarca "kurtarılmış" bir toplum olarak hâfızamız, bizi bu hususta ikaz etmeliydi.

Ortalıkta kurtarıcı niteliğine uygun insanlar yoksa, muhayyilenin biraz nitelik tenzilatı ile yeni bir kurtarıcı tipi inşa etmesi de zor olmuyor. Türk toplumu hafızasızlığın ve sosyal ilimle takviye edilmemiş tarih ve siyaset şuuru eksikliğinin bedelini pahalı ödüyor. Sadece ızdırap çekmiş olmak, ızdıraptan kurtulmak ödülünü hak etmiş olmaz; sebepler ve süreçler üzerinde de kafa yorgunluğu ve "tedebbür" cinsinden bir emek harcamak lazım.

Giderek yoksullaşmak ve inanç değerlerinin itilip kakılması gibi iki esaslı noktada Türk toplumu ızdırap çekiyor; bu ızdıraplardan kurtulmanın çaresi, iyi adamların kurtarıcılığına ümit bağlamak değildir; toplumun da en az iyi adamlar kadar vasıf yüksekliği göstermesi şarttır. Hatırlayınız, 1980'li yılların ortalarında Türkiye'nin böyle ızdırapları yoktu; fevkalade iyi idare edildiğimiz için değil, toplum olarak beklentilerimizin düşüklüğü sebebiyle mutluyduk biraz da. Tabir caiz görülürse kaybettiğimiz "yitiği" arıyor durumdayız şimdi. Daha iyiyi zorlayamadığımız için daha kötüye mecbur kaldık; küçük rüşvetlerle mutlu olduk; politik sistemi kendini ıslaha zorlayamadık. Netice olarak bugün krizlerden kriz, ümitsizliklerden ümitsizlik beğenir hale geldik.

Vâkıa üç-dört gün önce eli yüzü düzeltildi fakat şu ampul amblemi benim de kafama takıldı; Türkiye'de grafik sanatları Batılı muadillerinden hiç de aşağı değil; öyleyse bu estetik fukaralığının, grafik değer düşkünlüğünün sebebi nedir? Belli ki "ahali anlamaz" zannıyla flamanı göğdeye bağlayan elemanlar bile inceden inceye tasvir edilmiş; gereksiz ayrıntılarla mülemmâ kötü bir buluş.

Ayrıca "aydınlanma ideolojisine" tam cepheden bodoslama imâ tek kelime ile felaket. Bu amblemi beğenenleri suçlamıyorum; bu amblemi beğenenleri anket üzerinde tasvip eden kitlenin beklenti düşüklüğüne kızıyorum. Doğrusu daha kuruluş toplantısından birkaç dakika sonra "Bu ampul kaç vatlık?" diye soran gazetecinin hafifmeşrepliğine bile tebessüm edesim geliyor.

Ne peşinen destekçi, ne de ikiyüzlü kartel tetikçilerinin peşinen muhalif tavrı içindeyim; benim ilgilendiğim husus Türk toplumunda "ümit" mekanizmasının bu kadar düşük bir profil göstermesinden ibarettir. Bu mekanizmayı, bir kere daha toplumu kendi nitelikleri üzerinde düşünmekten ve bu nitelikleri artırmaktan ziyade "kurtarılma psikolojisi" içine sürüklediği ve yeni kurtarıcılar inşa ettirdiği için kötü buluyorum.

Kurtuluş tepede değil, tabanda; bugünden yarına değil, gerektiği kadar "sosyal zaman"a bağlı, iyi adamlarla değil hep birlikte.

Not: Yıllık iznim sebebiyle yazılarıma ara veriyorum; yeniden buluşmak ümidiyle. ATA


Kaynak (Arşiv)