Aman ‘saatler’ olsun!
Tahtakale’de eski tarz duvar saatleri satan bir dükkânda birbirinden câzip guguklu saatleri seyrederken işyerinin sahibi ile sohbete koyulduk.
Saatleri sevdiğimi, hattâ banyoda bile illâ bir saat bulundurduğumu söyleyince delikanlı gülümsedi, “Sizden daha meraklısı var.” dedi. Sağlık müdürü bir tabibimizin evindeki bir odada 90 küsur saat varmış. Odayı dolduran onlarca saatin sesi bir nevi dinlenme veya terapi tesiri yapıyormuş doktora. “Ara sıra bize uğrar, depodakiler de dahil hoşlandığı saatleri paketler adresine göndeririz.” dedi dükkân sahibi.
“Bu kadarı da abartı” demiyorum, o doktoru anlıyorum.
KADRAN GÜZELLİĞİ
Ben de her nevi saati sevenlerdenim. Koleksiyon, antika biriktirmek ihtirasım yok. Üç-beş liralık Çin malı ucuz saatlere bile hürmet ve sevgiyle bakarım. Bu yüzden mahalle pazarında hırdavat türü şeyler satan seyyar satıcı ile tez zamanda ahbab olduk; benim için farklı türde saatler getirmeye çalışıyor her defasında. Evin her odasında (banyoda da) saat var şimdi. İhtiyaç fazlasını eşe-dosta hediye etsem de, evde galiba birkaç aileye yetecek kadar saat stoku mevcut.
“SAAT BİRAZ DA KARİZMADIR!”
Memleketteki kapıbir komşum saatçi Sinan, bir defasında beni vitrindeki kol saatlerine bakarken yakalayınca, şöyle pahalı ve okkalı bir kol saati satmak düşüncesiyle, “Saat biraz da karizmadır hocam.” demişti. İşin karizma tarafına pek aldırış etmem lâkin her nevi saatte ilk önce kadran güzelliği ararım. Bazen sırf akrep ve yelkovanı kadranına yakışmadığı için bir saatten yüz çevirdiğim olur. İyi kadran sade olmalıdır, rakamları veya rakam yerleri ilk bakışta kavranıp okunabilmeli ve grafik değerleri bakımından üstün bir zevk sergilemelidir bana göre.
Bugünlerde modası renkli erkek saatlerine lâfım yok, sadece o kadar karmaşık ve ilk bakışta okunamaz derecede kalabalık kadranlara gençlerin nasıl tahammül ettiğine bir türlü aklım ermiyor. Yaşlı ve tutucu olduğumu inkâr edecek değilim, belki ondandır.
DEMOKRATİK SAAT DEVRİMİ!
Peki, saatlerin ne kadar ucuz olduğuna hiç dikkat etmiş miydiniz? Faydası ile kıyas edildiğinde en ucuz âlet saat. Eğer “karizma ve marka” meraklısı değilseniz, Uzakdoğu’da imal edilmiş, birbirinden farklı yüzlerce çeşit saatten biri hattâ birkaçına beş-on liraya sahip olabiliyorsunuz. Geçen sene yirmi liraya üç tane kapaklı-zincirli cep saati aldığım için biliyorum. Elbette bir Serkisoff veya Hislon değil; olsun, zamanı doğru gösteren her saat benim için aynı kıymeti taşıyor ve gayet iyi biliyorsunuz ki beş liraya satın aldığınız bir saat, en az birkaç ay, saniye bile sektirmeden arslanlar gibi çıtır çıtır çalışmakta!
İnsan-saat bağlantısının en demokratik demlerini yaşıyoruz; evet, bu bir devrimdir. Yarım asır önce enikonu lüks tüketim addolunan saatler şimdi harcıâlemdir. Fiyakalı bir markanın sahtesini (çakma!), yarım tabak yemek fiyatına edinmek devrim değilse, ben bu devrim işlerinden hiç anlamıyorum demektir.
BİZ DE SAAT ENDÜSTRİSİ ÇALIŞANIYIZ KARINCA KARARINCA
Buracıkta utana-sıkıla kendi hâlinde mütevâzı bir saat sanayii çalışanı olduğumu itiraf etmek mecburiyetindeyim (Yerli saat endüstrimizin ilginç hikâyesi için bkz. http://www.turkiyegazetesi.com.tr/makaledetay.aspx?ID=504203#.UZtxXL8_uqA). Saatin kendisine değil, kutu veya kadran dediğimiz müştemilâtına gücüm yetiyor ancak. Eski veya yeni pilli saatlerin mekanizmasını söküp bütün dünyada ancak bir tane olan kendi saatimi üretiyorum (bkz. üstteki küçük fotoğraf). Yakın akraba ve tâallukâtın, kendisine zorla saat hediye edilmekten gına getirdiğini fark ettiğimden beri minik imâlathaneyi kapattım sayılır. Evet, biraz montaj sanayii oluyor ama benim gibi emekliler için bulunmaz bir faaliyettir diye tavsiye ediyorum.
BURSALILAR DİKKAT; HEMŞEHRİLİĞİNİZ TEHLİKEDE!
Hoş tesâdüf; Tahtakale’deki saatçi mağazasını ziyaretten iki gün sonra Bursa’da Tofaş Anadolu Arabaları Müzesi avlusundaki tarihi Umurbey Hamamı’nda düzenlenen “Zaman Makineleri Sergisi”ni görüp gezmek nasipmiş. Aslında bizim gazetede yayımlanan sergi haberini görünce, “Kaçırmamalıyım!” diye kendime tembihte bulunmuştum. Türkiye Yazarlar Birliği’nin Bursa Şubesi’nin program daveti güzel bir vesile oldu. Bursa’ya ulaştıktan sonra neredeyse bir bardak su bile içmeden yeğenim Ahsen’in mihmandarlığında Müze’nin yolunu tuttum.
Şuracıkta söylemezsem dilim şişebilir; Sevgili Bursalı kardeşlerim; bu müze bir sene kadar açık kalacak ama yine de hatırlatmak isterim; bu sergiyi görmeyen, gidip nüfus idaresinden kaydını sildirsin!
Saat sergisi “çilek” hükmünde, pasta ise Anadolu Arabaları Müzesi. Tofaş firması şövalyelik yapmış, Umurbey Bilgi Kompleksi adı altında tarihi bir hâtırayı kurtararak eski ve tadına doyulmaz Bursa’dan bir geçmiş zaman hâtırasını çok sevimli bir park ve bir o kadar neş’eli bir sanat mekânına dönüştürmüş. Akledenin, hizmeti geçenin ellerine sağlık! Anadolu Arabaları Müzesi, bana göre ilk elde “Zaman makineleri” sergisinin gölgesinde kalıyor ama görülmeye sezâ bir keyfiyet. Âdet öyledir, evvelâ pastayı yer, çileği sona saklarız. Biz de öyle yaptık.
EY HAMAMCI, BU HAMAMA SAATLERDEN KİM GELİR?
Mekân fantastik; kim bilir kaç asır içinde insanların pir ü pak olduğu, belki civarında “Ey hamamcı bu hamama güzellerden kim gelir” türküsünün ünlendiği Umurbey Hamamı bu defa 1400 civarında saat ve üç yüz civarında “Efemera”, yani saatlerle ilgili kutu ve edevatı meraklılarıyla buluşturuyor. Her cinsinin en iyi örneklerinden muhtelif boyutlarda 1400 saat. “Kimdir bunca güzel saati yıllardır sağdan soldan nice zahmet ve parayla toplayan kişi?” diye sual ediyorsunuz ister istemez. O kişi, ne yazıktır ki tanışmak zevkine erişemediğim mimar Naim Arnas’tır. Naim Arnas, sergiyi tanıtırken şunları söylemiş: “Burada, tematik sergileme yapmaya çalıştım. Sarkaçlı saatler, İngiliz saatleri, Hollanda saatleri, ahşap saatleri, sanayici saatleri, bekçi saatleri, cep saatleri, kol saatleri, taksimetreler, çalar saatler, Amerika saatleri, fanuslu saatler gibi çok çeşit saatler sergide ziyarete açıldı. Mesela bir fanuslu saat; 400 gün çalabiliyor. Esasen mimarım ama koleksiyonerlik bir hastalık. Otomotivle de saat uyuyor. Çünkü neticede saat de bir makine. 30 yıldır saat topluyorum. Saatlerimizi, ilk defa sergiyle çıkardık, tozunu almak zor oldu. Kalabalık bir ekip olarak çalıştık. 40 kişilik ekibimiz var, ama bu rakama müze personeli dahil değil.”
BİN KERRE SAATÇİ OLMAK İSTEYEN ADAM
Naim Bey’le tanışıp saatler üzerine sohbet etmek şüphesiz büyük zevk olacaktı ama eski kule saati mekanizmalarının sergilendiği “soğukluk” kısmında saat ustası Üsküdarlı Nurettin Öner’le tanışmak nasib oldu. Nurettin Usta’yla hemen kaynaştık, saat mekaniğindeki derin bilgi ve hüneriyle insana, “Niçin ben de Nurettin usta gibi saatçi olmadım” dedirten bu genç usta, bir saatle onun ustası arasındaki münasebeti şahsında çok iyi temsil eden bir saat sevdalısı. Saatleri anlatırken o kadar heyecanlıydı ki bir ara, “Mesleğini seviyorsun değil mi?” sorusuna hiç düşünmeden, “Bin defa dünyaya gelsem yine saatçi olmak isterdim” diye cevap veren mesut bir adam.
“Zaman Makineleri” sergisi, her yaştaki çocuklarda mutlaka çok derin ve verimli yönelişlere yol açacaktır. Başta Naim Arnas olmak üzere Tofaş’a, sergiyi ayağa kaldıran 40 saat sevdalısına çok teşekkür ediyorum. Son yıllarda hiçbir sergi beni bu kadar heyecanlandırmamıştı. Aziz Bursalılar, mesajı aldınız herhalde!