Allah var, keder yok

-Hüseyin Gülerce’nin dünkü yazısını okudun değil mi Çekirge? -Okudum elbette; değerlendirmek bana düşmez ama hasbî bir feryat.

Camianın hâletini samimi bir dille ifade ediyor.

-Üslûba da dikkat ettin elbette; kırmıyor, bilakis en yumuşak kelimelerle inkisarı dile getiriyor. Hüseyin Gülerce ki, yılların gazetecisi, büyük tecrübe ve görgü sahibi bir insan. Son raddeye kadar sabrını ve temkinini korudu. İnsaf terazisini elden bırakmadı, iyimserliğini muhafazaya çalıştı ama...

-O bile...

-O bile ruhlarda kopan fırtınayı aksettirmekten kendini alamıyor artık; bu safhada bile örseleyici kelimelere iltifat etmemesi manidar; zaafından değil terbiyesinden. Elfaz-ı galîzayı sevmeyen insanların hayal kırıklığını dillendirmesi böyle oluyor. Bir köşe yazısı değil sadece, on binlerce insanın psikolojisini yansıtan bir belge aynı zamanda.

-Bakan Bey’i istifaya davet etmesini nasıl yorumlamalı?

-Bana göre o bile şahsi terbiyesinin, hizmet terbiyesinin bir göstergesi. Sayın Bakan dönüştürme projesinde başarılı olup Başbakan’ı tarafından tahsîn görse bile, zihinlerde buruk bir tat bırakacak. Keşke bu sevimsiz vazifeyi o değil de bir başkası üstlenmiş olsaydı. Bir düşün ki, muvaffak olsa da sonuçta bir Pirüs zaferi kazanmış olacak; yani kazananın bile perişan olduğu bir “zafer”; tabii buna zafer denirse... Bu noktada temennim, memur olduğu şeye kendi iç dünyasında hakikaten inanıyor olmasıdır.

-Nasıl yani, tam anlamadım?

-Şöyle: Dershanelerin hâk ile yeksânına samimiyetle inanmış olabilir. Benim görüşüm farklı ama bir insanın 60 yıllık şahsi kariyerini terazinin bir kefesine koyduğu meselede kendine karşı samimi kalması önemli bir ayrıntıdır. Değilse fena; yani şahsen inanmadığı halde siyaseten böyle gerektiği için meseleyi üstlenmişse gerçekten çok üzülürüm.

-O veya başkası, ne fark eder ki sonuç açısından?

-Öyle değil işte; Hüseyin abi de bu ayrıntıya zarafetle işaret ediyor zaten.

-Anladım; n’oolmak ihtimâli var sizce, nereye gidiyoruz?

-Göstergeler bana şunu ihsâs ediyor Çekirge; atılan adımların dozajı ve bu esnada verilen tepkilerin dozu ritmin hızlandığını anlatıyor. Korku filmlerinde yönetmenler kalp atışı ritmini efekt olarak koyarlar arka plana. Seyircinin nabzı da o kalp atışına bağlanır. Öyle bir his var içimde; bir şey olacak olmasına, hayrolur inşallah diyelim!

-Tartışmanın üslûbuna ne diyorsunuz?

-Vallahi hicab ediyorum. Usûl esastan önemlidir diye yazıp duruyoruz burada; öyle kelimeler, öyle cümleler okuyorum ki mânâsının medlûlünün kıymeti kalmıyor. Diyelim ki bana sarf edilmiş bir kem sözü okurken sahibi adına utanıyorum, üzülüyorum; bu gecenin seherinden hayr umacak saffetimiz kalmıyor. Daha zarlar havadayken kaybediyoruz Çekirge; usûlde sakatlık böyle bir şey. Bir büyüğümüz vaktiyle demiş ki, “Bazıları vardır abdestsiz yere basmaya hayâ eder, karıncayı incitmekten sakınırlar da yeri gelince besmelesiz adam boğazlarlar”. Allah muhafaza buyursun; Allah kalplerimizi körleştirmesin. Efendimiz’in sabahları hanesinden çıkarken mutad edindiği bir dua var: “Haksızlık etmekten ve haksızlığa uğramaktan sana sığınırım.” diyor; her sabah! Demek ki hepimiz için bilmeden bile olsa böyle bir ihtimâl var. Müslümanlık ince iş; zorların zoru. Allah encâmımızı hayra tebdil etsin Çekirge; üzme kendini, ne demiş birisi?

-Ne demiş hocam?

-Allah var keder yok; doğru yerde duralım, ağzımızı bozmayalım kâfidir.


Kaynak (Arşiv)