Aleviler: İslâm’ın yetim çocukları

Bir Alevi kardeşimden mektup aldım. “Karşı taraf”ın meseleye nasıl baktığını görebilelim diye yayımlıyorum. Dikkat ve çeşm-i insaf ile okuyalım ve bu mektubu aslında bütün Sünnilere yazılmış kabul edelim.

*

Ben Tokatlı bir Aleviyim, “Sünnî’yim fakat tedavi olayrum” yazınızı okudum. Alevilik konusunda bir Sünni’den okuduğum en gerçekçi ve güzel yazı diyebilirim. Her şeyden önce, insana, insanın benliğine, kimliğine saygı duyan bir anlayışı sergiliyor.

Başkalarını hep biz tanımlamak istiyoruz; başkaları hep hasta, biz doktoruz, onların tedaviye ihtiyacı var; bizim dediklerimizi yaparlarsa “Aferin” diyeceğiz, yola gelecekler veya ötekileşip, ergin olmayan çocuklar olarak kalacaklar. Eğitilmeleri lâzım: Laiklere göre dindarlar, Türklere göre Kürtler, Sünnilere göre Aleviler... Gücü elinde bulunduranlar hep böyle bakma eğiliminde. “Onların da aklı fikri, kişiliği iradesi var, ben malımı ortaya koyayım, kaliteliyse beğeni bulur, ben malımdan eminim ama, teorik olarak belki de onlarınki daha güzeldir, veya güzel yanları vardır” demiyoruz; veya “Onunki başka, benimki başka, bunlar zaten mukayese edilmez” demeye de yanaşmıyoruz. “Ben portakal satıyorum, portakal en iyisidir, elmayı boşver” diyoruz. “Kürtler aslında Türktür hikâyesi gibi, elmalar aslında portakal familyasındandır” diye kendimizi kandırıp elmacıyı da buna inandırmak istiyoruz.

Aleviler İslâm’ın yetim çocuğudur. Bir ailede az sevilen kardeşlerden biri ölünce çocuğu yetim kalır. Amcaları yetimin mirasını vermez; ona belki bakarlar ama horlarlar da; orada burada büyür, dayak yer, aç kalır, soğukta üşür, banyo yapamaz, kirli diye ayrıca aşağılanır, doymak için bir şeyler aşırsa, hırsız diye suçlanıp yok sayılır, yabancı yerine konur. Büyüdüğünde hakkı olan mirası da alamaz. Öteki çocuklar gibi iyi bakım görmemiş, fakir ve cahil kalmıştır. Kendi başının çaresine bakar, aslında kendi hakkı olan şeylerden çalmak zorunda kalır, büyüdükçe problemleri de büyür.

Paramparça bir hayat. Biraz büyüyüp de haklarını savunup mirastan payını isteyince, o aileden olduğu bilindiği halde bir sürü bahâneyle miras hakkı reddedilir. Cahil ve kaba olmakla suçlanır... derken amcalarından bazıları durumu farkeder, “Aman bu çocuğu ve onun çocuklarını ‘düşman’ aileler kapacak” diye “Sen bizdensin oğlum” denir’. “Tamam, bunu ben de biliyorum amca, ama benim haklarımı da verin’’ deyince laf gevelenir.

Diyanet var, Müslümanlara hizmet veriyor, ben Müslümanım ve bana da hizmet versin, benim paramdan, vergimden, mirasımdan ayrılan pay ile kurulmuştur, bana da orada bir yer verin deyince top taca gidiyor.

Ben Alevi bir Müslümanım; İslâm ailesinin en ana damarını, Ehl-i Beyt’i ve yolunu temsil ettiğime inanıyor ve bu tezi savunuyorum. Babam, o yetim çocuk, kardeşlerim maalesef amcalarımı pek sevmiyor; kimisi aileden olmadığını söylüyor, çoğunluğu aileyi ısrar ve iftiharla kabul ediyor ama kuzenlerine yabancılaşmış, gittiği yere gitmek istemiyor, yanlarına gittiğinde o aşağılayıcı ve soğuk bakışı hep üzerinde hissederek daha da uzaklaşmak istiyor...

Dedemin zamanından gördüğüm geleneklerden bazılarına dedem adına, “Cemevi, ibadethane” diye sahip çıkıyorum. Dedemin mirasından bazı tarlalara derme-çatma yapıyorum bir şeyler; önce hep yıkılmak isteniyor, sonra kerhen kabul ediliyor, ama hep aksilikler çıkıyor, tapu, imar, su, elektrik verilmiyor...

Vesaire vesaire.. işte bizim hikâyemiz.

Temsilden gerçeğe geçersek, bir iki nesil önce Alevi dedelerimizin köyümüzde camide namaz kıldırdığını hatırlıyor yaşlılar. Hoca (devletin imamı değil), bir Ocakzâde dede geldiğinde onu öne sürermiş. Şimdi ne namaz, ne cami biliyoruz. Cemde Kur’an okunur, zikir çekilir, salavat getirilir, bir tarikat dergahı işte, bilen biliyor. Birçok Sünni orada “Mum söndü” yapıldığını zannediyor...

Yara derin, kırgınlık büyük. Sünniler Alevi kuzenlerine önce insan, sonra akraba olarak bakıp kişiliklerine, kimliklerine saygı duymalı, anlamaya çalışmalı, önyargıları bırakıp ortak noktalar ve barış yolları bulmalı. Tabii ki Aleviler de... Ama ailenin büyük ve varlıklı güçlü çocuğu olarak, bu görev öncelikle Sünnilere düşüyor.


Kaynak (Arşiv)