Alain'den İslami bir nükte!

Bir hafta evvel aralarında kıymetli refikim Durmuş Hocaoğlu'nun da bulunduğu bir münevver topluluğu ile hasbıhalde bulunduk. Sayın Hocaoğlu söz arasında her dönemin başında öğrencilerine ünlü Fransız mütefekkiri Alain'e ait üç maddelik bir öğüdü yazdırdığını söyledi; -belki çoğunuz biliyorsunuz ama- bu değerli öğütleri sizlerle bölüşmek için defterime kaydettim:

1- Hakikati bütün ruhunuzla arayınız.

2- Hakikate giden en zor yolu seçiniz.

3- Ve bu eylem esnasında ara sıra durup soluk alarak yaptığınız işin 'nice'liğini düşününüz!

Hakikate duyduğumuz lüzum, en basit kademede aldatılmamak ihtiyacından kaynaklanıyor; hilaf-ı hakikat habere büyük aşıklardan başka kim müşteri olur; hani Şems-i Tebrizi Mevlana'nın yanından ayrılarak izini kaybettirdiğinde can dostu onu yana yakıla aramaya başlamıştı da günün birinde Şems'ten haber getirdiğini iddia eden birisini hazretin huzuruna çıkardılar. Adam inanılması çok güç, yalan olduğu aşikarane görünen bir rivayetle Şems'in o esnada fülan yerde bulunduğunu söyledi. Bunun üzerine Mevlana, haberciyi büyük bir maddi ödülle taltif etti. Bilahire sordular,

- Adamın yalan söylediğini anlamamış olamazsınız; öyleyken bir yalancıyı niçin ödüllendirdiniz efendim?

Mevlana dedi ki,

- Ben "dost"tan gelen yalan habere varımı-yoğumu verdim; doğru olsaydı canımı bile verirdim!

Biz sıradan insanlarız, aldatılmamak, aldığımız her haberin salih olduğuna inanmak isteriz; kendimizin dahi bizatihi bir hakikat mebdei olarak "salih" sıfatıyla müsemma olmamız gerektiğini bazen düşünmeyiz bile.

Alain, "Hakikati bütün ruhunuzla arayınız." derken şüphe ve ikircikler içinde bunalmamızı murad etmiyor elbette; doğrusu hakikat ruhun en temel ihtiyacıdır ve ona vasıl olmak için daima iştiyak duymak insanın en izzetli (aziz) yanını teşkil eder. En basit bir unsurun veya "şey"in hakikati bile bizi hakikat bütününün lezzeti hakkında haberdar kılar.

"Hakikate giden en zor yolu seçiniz." öğüdü herhalde sizlere de Hazreti İsa'nın, "Dar kapıyı seçiniz" tavsiyesini hatırlatmış olmalıdır; öyleyse hakikate ulaşmanın sadece bir niyetten ibaret kalmaması gerektiği açıktır; "en zor yol" emek, yani "sa'y ü gayret" yoludur; bedelini şöyle veya böyle ödemediğimiz hiçbir şey meşru yoldan kazanılmış olmaz; "helal"in de bir bedeli vardır. Zor yolu veya "dar kapı"yı tercih etmek, hakikat uğruna ve hakikat için çalışıp mücadele etmektir. Öyleyse hakikatle karşı karşıya gelmek, onu kolayca temlik ve tasarruf edeceğimiz anlamına gelmez; bedeli neyse "sa'y" cinsinden ödenmelidir.

"Hakikat için uğraşırken ara sıra durup soluk alarak yaptığınız işin 'nice'liğini düşününüz" ihtarı ise, zaman zaman daha yüksek bir idrak katına geçip istikametimizi kontrol etmek, gerektiğinde yörünge düzeltmek anlamına gelse gerektir; hakikat uğruna sarf olunan enerji, 'doğru' istikamete yönelmiş olmalıdır; bu esnada "dosdoğru bir yol" üzerinde bulunmak elzemdir. Hakikate yönelmiş iken "doğru" vasıtalarla yol alabiliriz ancak. Hakikate ulaşamayabiliriz; ama bu esnada doğru eylemle meşgul bulunmak, hesap gününde "tuzu kuru"lar arasında olmak için bize yetecektir.

Alain'in öğüdü ilk bakışta sadece ilim adamlarına yönelmiş gibi görünüyorsa da aslında herkesi ilgilendirdiği aşikar. Günün en basit kararı bile doğruluk haddesinden geçip, hakikat miyarına vurulmaya muhtaç değil mi? İşte şu öğüt, -velev ki bir gayrimüslimden sadır olsun- içinde barındırdığı hakikat pırıltısıyla ışıl ışıl bir İslami nükte söylemekte değil midir?

Eğer bir defteriniz varsa, Alain'in sözünü bir kenara yazıp, ara sıra medlulü üzerine düşünmelisiniz; ben öyle yapacağım; umulur ki hayra bais olur.


Kaynak (Arşiv)